"Musa 'Rabbim!' dedi, 'Gönlüme ferahlık ver. İşimi bana kolaylaştır. Dilimden düğümü çöz. Ki sözümü iyi anlasınlar.' " (Tâhâ, 20/25-28)

BU KADAR İNSAN YANLIŞ DA Bİ SİZ Mİ DOĞRUSUZNUZ?

Bu gün tevhid ve şirkle alakalı konuları insanlara anlattığımız zaman karşılaştığımız çok ilginç bir itiraz oluyor: “Bu kadar insan bilmiyor da bi siz mi biliyorsunuz?!”

Evet, bu itiraz ilk bakışta doğru ve yerinde bir itiraz gibidir, ama detayına inildiğinde çok haksız, saçma ve gerçek dışı bir itirazdır. Çünkü gelmiş-geçmiş tüm peygamberlere, gönderilmiş oldukları kavimleri hep böyle itiraz ede gelmiştir. Bu nedenle bu itiraz birçok insanın sapmasına ve doğru yoldan uzaklaşmasına neden olmuştur.

Allah için düşünmek gerek, tarih boyu hangi peygambere kavminin geneli iman etmiş, peygamberine hakkıyla tabi olmuştur ki?

Kur’ân-ı Kerim’i azıcık gözden geçiren birisi bilir ki peygamberlerin geneli kavimleri tarafından dışlanmış, kötülenmiş ve reddedilmiştir. Hatta nakledeceğim şu hadis bazı peygamberlerin hiç iman edeninin olmadığını ifade ettiği için konumuz açısından son derece önem arz etmektedir. Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem  şöyle buyurur:

“(Geçmiş) ümmetler bana gösterildi. Bir peygamber gördüm ki yanında üç-beş iman edeni vardı. Başka bir peygamber gördüm ki yanında bir-iki iman edeni vardı. Bir diğer peygamberi gördüm ki yanında hiç iman edeni yoktu.”[1]

Hadis-i Şerifin Bir diğer peygamberi gördüm ki yanında hiç iman edeni yoktu” kısmı gerçekten de üzerinde düşünmeye değerdir.

Şimdi yüz bin kişilik bir kavme bu peygamberin gönderildiğini farz edelim… Acaba bundan sonra şöyle dememiz uygun olur mu: “Şu yüz bin insan yanlış da bi o mu doğru?” Evet, o yüz bir insan yanlış sadece o peygamber doğru. Bu, bu kadar kesin ve net.

Şimdi bir de bu örneği günümüze uyarlayarak söyleyelim: “Hocam yetmiş milyon insan yanlış da bi siz mi doğrusunuz?”

Evet, eğer Allah’ın şirk dediği bir ameli yetmiş milyon işliyor, bir gurup da bundan kendisini sakındırıyorsa o yetmiş milyon yanlış, bir gurup doğrudur. Hatta yetmiş milyon değil, yetmiş trilyon olsa hüküm değişmeyecek, Allah’ın dediğine uyanlar doğru, uymayanlar yanlış olacaktır.

Burada önemli olan sayı değil, hakka uymaktır. Kim hakka uyarsa o doğru, kim hakka uymazsa o yanlıştır. Hak, hiçbir zaman sayı veya adet ile bilinmez, ölçülmez; aksine sayılar ve adetler hak ile bilinir, ölçülür. Eğer sayıların kalabalık olması hakkın ölçüsü olsaydı peygamberlerin kesinlikle yanlış ve hatalı olmaları gerekirdi; zira onlara iman eden ve yollarına ittiba edenler her daim az olagelmiştir. Rabbimiz şöyle buyurur:

“Nihayet emrimiz gelip de sular coşup yükselmeye başlayınca Nuh’a: ‘(Canlı çeşitlerinin) her birinden birer çift ile (boğulacağına dair) aleyhinde söz geçmiş olanlar dışında aileni ve iman edenleri gemiye yükle!’ dedik. Zaten onunla beraber pek az kimse iman etmişti.” (Hûd Sûresi, 40)

Hz. Nuh, Ankebut suresinde ifade edildiğine göre kâfir olan kavmi arasında tam 950 yıl peygamber olarak kalmıştı.

Subhanallah! Tam 950 yıl!

Sen kavmin arasında bu kadar süre peygamber olarak kalacaksın, ama sana inanan ve yolundan gelen çok ama çok az insan olacak! Bu gerçektende çok acı ve garip bir durum değil mi?

Bazı rivayetlerde Hz. Nuh’a iman edenlerin sayısının en fazla ‘seksen’ kişi olduğu ifade edilmektedir. Bazı rivayetlere göre bu say ‘üç’e kadar düşmektedir. Biz ‘seksen’ rivayetini baz alsak ortalama her on bir yıla bir adam düştüğünü görürüz.

950 yıl çabalayacak, didineceksin, sana iman eden kimsenin sayısı yüzü bile geçmeyecek!

Bu bize neyi gösteriyor?

Tabii ki Hakk’ın tabilerinin her zaman az olacağı gerçeğini…

Şimdi gelin, yukarıda halkın bize yönelttiği soruyu burada tekrar soralım ve gerçeklerle ne kadar uyuştuğunu görelim:

“Bu kadar insan yanlış da bi Nuh mu doğru?”

Bu soruya nasıl cevap verilmesi beklenir? Elbette ki:

“Evet, o insanların tamamı yanlış, sadece Nuh ve beraberindekiler doğru” şeklinde…

Rabbimiz Kur’ân-ı Kerim’in birçok yerinde insanların genelinin yoldan çıkmış olduğunu, iman etmediğini ve şirke bulaştıklarını bildirmektedir.

Şimdi gel, bu ayetleri düşünerek ve anlamaya çalışarak beraberce okuyalım:

  1. “Yeryüzündeki insanların çoğunluğuna itaat edersen, seni Allah yolundan saptırırlar. Onlar ancak zanna uyarlar, sadece tahminde bulunurlar.” (En‘am Sûresi, 116)

Yani insanların çoğunluğuna itaat edersen ey Muhammed, onlar seni haktan ve hakkın yolundan alıkoyarlar. Burada şöyle bir sorsak ve “Bu ayet, demokrasi gibi çoğunluğun görüşüne göre şekillenen sistemlerin yanlışlığını ifade ediyor olmasın” desek, hata etmiş olur muyuz? Hani demokrasilerde çoğunluk ne derse o olurdu ya, yani örneğin 300 kişilik bir mecliste 151 kişi ‘zina serbest olsun’ dese, 149 kişi de ‘hayır olmasın’ dese o mecliste artık zina serbest kabul ediliyordu ya,  acaba Allah bu ayeti ile böylesi şeyleri reddediyor olmasın?

Ne dersin, ayeti hiç böyle düşünmüş müydün?

İşte böylesi bir durumda çoğunluk ne derse desin, onların söylediği Allah’ın dediğine ters düştüğü zaman sayıları milyon değil, milyarlara da ulaşsa onlar yanlıştır, hata etmişlerdir. Bunun aksini söylemek veya iddia etmek sapıklıktan başka bir şey değildir.

  1.  “Onların çoğu, ancak Allah’a şirk koşarak iman eder.” (Yûsuf Sûresi, 106)

Bu ayette de Rabbimiz insanların birçoğunun ancak şirk koşarak Allah’a iman ettiğini ifade etmektedir. Oysa Allah her imanı değil, ancak şirkten uzak ve arınmış olan imanı kabul etmektedir. Bir insan bu şekilde şirk koşarak Allah’a iman edecek olsa, Allah ondan bu imanı kabul etmeyecek ve onu “müşrik” addedecektir; zira Allah kendisine şirk koşulmasını asla bağışlamayacaktır. (bkz. Nisa Sûresi, 48)

“Sen ne kadar yürekten istersen iste, insanların çoğu iman etmez.” (Yûsuf Sûresi, 103)

İnsanların birçoğu iman etmeyecektir. Bu, Allah’ın hükme bağladığı ve neticesini ezelî ilmi ile bildiği bir meseledir. Bu nedenle biz çoğunluğu değil, hakkı baz alarak doğruya uymalıyız.

“…Fakat insanların çoğu iman etmez.” (Hûd Sûresi, 17)

“…Fakat insanların çoğu şükretmez.” (Bakara Sûresi, 243)

“…Lakin insanların büyük bir kısmı iman etmez.” (Ra‘d Sûresi, 1)

“…Hal böyleyken insanların çoğu, inkârdan başkasını kabul etmez.” (İsra Sûresi, 89)

Bu dört ayet de aynı şekilde insanların genelinin Allah’a iman etmediğini, şükür üzere bir hayat yaşamaya yanaşmadıklarını, hakka uymadıklarını ve küfürden başka bir şeye razı olmayacaklarını ifade etmektedir. Hal böyleyken çıkıp da “Bu kadar insan yanlış da bi siz mi doğrusunuz?” demek gerçektende abesten başka bir şey değildir. Hatta bu, sırf insanları doğru yoldan alıkoymak için söylenmiş bir sözdür. Bunu söyleyenler gerçektende hakkı öğrenmek, bilmek ve yaşamak için söylemiyorlar. Ancak ve ancak insanları gerçek müslümanların etkisinden kurtarmak ve onları şüphe içerisinde bırakmak için söylüyorlar. Bu, insafla ve adaletle ne kadar uyuşuyor?

İşte kardeşim, mesele bu kadar net ve açık. Bu nedenle sen çoğunluğa, ekseriyete veya falanca, filancalara değil hakka bakmaya, hakkı bulmaya çalış ve şunu hiç hatırından çıkarma ki bazen hak hiç beğenmediğin, değer vermediğin ve önemsemediğin bir insanın yanında bile olabilir. Hakkın ölçüsü Kur’ân ve Sünnet olduğuna göre insanları bu iki kaynağa göre değerlendir ve bu ölçüde olaylara yaklaş. İşte o zaman hakkın sana ne kadar yakın olduğunu göreceksin.

 

 

 

Faruk Furkan

(Lâ İlâhe İllallâh Ne Demek Biliyor musun? adlı eserden alıntılanmıştır.)


[1] Buhârî, Tıb 1; Müslim, Îmân 374.

Okunma Sayısı:9726