“(O gün) Peygamber: “Rabbim! Benim kavmim şu Kur’an’ı terk edilmiş bir şey hâline getirdi” diyecek.” (25/Furkan, 30)

MÜSLÜMANIN RUH GIDASI: “Z İ K İ R”


بسم الله الرحمن الرحيم

Rahmân ve Rahîm Olan Allah’ın Adıyla…

 

İslâmî kavramlardan anlamı en çok daraltılanlardan biri hiç şüphesiz “zikir” kavramıdır. Zikir kelimesi, çok geniş bir anlam ve muhtevâya sahip olmasına rağmen, bu gün “manasında neredeyse tek anlama indirgenmiş ve içi boşaltılmıştır.

Müslüman asla zikirden uzak kalamaz; denizdeki balık için su neyse müslümanın ruhu için zikir odur. Zikir ruh gibidir. Vücut nasıl ki ruh olmaksızın yaşayamıyorsa, müslümanda zikir olmaksızın yaşayamaz; yaşasa da ona hayat denmez. Rabbimiz Kur’an-ı Kerim’in muhtelif yerlerinde zikrin kalplerin ilacı, gönüllerin devası olduğundan bahsetmiş, Allah’ı zikretmeyenlerin kalplerinin asla huzur bulamayacağını bizlere bildirmiştir. Şu ayet bunlardan birisidir:

“Biliniz ki, kalpler ancak Allah’ı zikretmekle huzur bulur.”[1]

Kalbinin huzurlu, sukunetli ve mutmain olmasını mı istiyorsun, o halde hemen Rabbini zikretmeye koyul! Göreceksin ki kalbin Allah’ın zikri ile yumuşayacak ve huzura kavuşacak.

“Allah, sözün en güzelini (Kur’an’ı); âyetleri, (güzellikte) birbirine benzeyen ve (hükümleri, öğütleri, kıssaları) tekrarlanan bir kitap olarak indirmiştir. Rablerinden korkanların derileri (vücutları) ondan dolayı gerginleşir. Sonra derileri de, kalpleri de Allahın zikrine karşı yumuşar. İşte bu Kur’an Allah’ın hidayet rehberidir. Onunla dilediğini doğru yola iletir. Allah, kimi saptırırsa artık onun için hiçbir yol gösterici yoktur.”[2]

* Allah’ı zikretmekten yüz çevirenlere Rabbimiz şeytanları musallat edecektir. Arkadaşı şeytan olanın dostu melek olur mu?

“Kim Rahmân'ı zikretmekten gâfil olursa, yanından ayrılmayan bir şeytanı ona musallat ederiz. Şüphesiz bu şeytanlar, onları doğru yoldan alıkoyarlar da onlar hâlâ kendilerinin hidâyette/doğru yolda olduklarını zannederler. Nihayet Bize gelince arkadaşı olan şeytana: ‘Keşke benimle senin aranda doğu ile batı arası kadar uzaklık olsaydı, sen ne kötü arkadaşmışsın!’ der.”[3]

* Allah kendisini zikreden kullarını kendisinin de zikredeceğini bildiriyor.

“Artık Beni zikrediniz ki Ben de sizi zikredeyim/anayım ve Bana şükrediniz, Bana nankörlükte bulunmayınız.”[4]

Eğer biz Allah’ı zikreder, O’nu anar ve her daim gündemde tutarsak, o zaman Allah da bizi anacak, bizi kendi katında gündem edecek ve bizi hem meleklerine hem de yeryüzünde ki kullarına överek anlatacaktır. Ettiğimiz dualara icabet etmesi de –O, hiçbir şeyi unutan olmadığı halde– bizi hatırlamasına bağlıdır.

* Allah’ı zikretmek Allah’ın Kur’an’da ki en açık emirlerinden birisidir.

“Sabah akşam tevâzu içinde yalvararak, ürpererek ve sesini yükseltmeden Rabbini zikret. Sakın gafillerden olma!”[5]

 “Rabbini çokça zikret ve akşam sabah O'nu tesbih et.”[6]

Ayette yer alan “çokça zikret” ifadesi gerçekten önemlidir. Bu ifade üzerinde ciddiyetle durmak, düşünmek gerekir. Acaba bu gün bizler Allah’ı çok çok zikrediyor muyuz? Bu soruyu biraz daha hafifleştirerek soralım: Acaba biz Allah’ı hiç zikrediyor muyuz?

Oysa Kur’an’daki emirlere baktığımız zaman Allah, bizlerin kendisini az değil, çok çok zikretmesini istiyor; ama gelin görün ki işlerimizin yoğunluğu, vaktimizin darlığı ve meşgalelerimizin fazlalığından dolayı Allah’ı zikretmeye vakit dahi bulamıyoruz.

“Ey iman edenler! Allah’ı çokça zikredin. Ve onu sabah, akşam tesbîh edin”[7]

Acaba sabah-akşam Allah’ı tesbih ediyor muyuz? İşlerimizi bir kenara bırakıp bizi yaratan, bizi rızıklandıran ve bize sayamayacağımız kadar çok nimet veren Rabbimizi anmak için vakit ayırıyor muyuz? Allah’ı seven bir Müslüman için bu soruların cevabı asla “hayır” olamaz; olmamalıdır. Çünkü Müslüman bu dünyaya geçim için, mal-makam kazanmak için gelmemiştir. Müslümanın bu dünyada tek bir oluş gayesi vardır; o da Rabbine kulluğudur.

Sahabe kendilerine hidayet verdiği ve İslam nimeti ile kendilerini şereflendirdiği için bir araya gelip Rablerini zikrederdi.

Ebû Saîd el-Hudrî radıyallâhu anh anlatır:

Muâviye radıyallâhu anh mescidde halka halinde oturan bir cemaatin yanına geldi ve:

- Burada niçin  böyle toplandınız? diye sordu.

- Allah’ı zikretmek için toplandık, diye cevap verdiler. O tekrar:

- Allah aşkına doğru söyleyin. Siz buraya sadece Allah’ı zikretmek için mi oturdunuz? diye sordu. 

- Evet, sadece bu maksatla oturduk, dediler. Bunun üzerine Muâviye:

- Ben sizin sözünüze inanmadığım için yemin vermiş değilim. Resûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem’e benim kadar yakın olup da benden daha az hadis rivayet eden yoktur. Bir gün Resûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem bir halka arasında oturan sahâbîlerinin yanına geldi de onlara:

- “Burada niçin oturuyorsunuz?” diye sordu.

- Bize İslâmiyet’i nasip ederek büyük bir lutufta bulunması sebebiyle Allah’ı zikretmek ve ona hamdetmek için oturuyoruz, diye cevap verdiler. Resûl-i Ekrem:

 - “Gerçekten siz buraya sadece Allah’ı zikretmek için mi oturdunuz?” diye sordu. 

- Evet, vallahi sadece bu maksatla oturduk, dediler. Bunun üzerine Allah’ın Rasûlü:

- “Ben size inanmadığım için yemin vermiş değilim. Fakat bana Cebrâil gelerek Allah Teâlâ’nın meleklere sizinle iftihar ettiğini haber verdi de onun için böyle söyledim” buyurdu.[8]

Sahabîler, sırf kendilerine hidayet verdiği için Allah’ı zikrediyor ve bunun için bir araya gelerek hep beraber O’na hamd ediyorlardı. Acaba bu şirk yurdunda bizlere hidayet vermesi ve bizleri şirk bataklığından kurtararak İslam ile şereflendirmesi sebebiyle biz de Rabbimizi zikretmek için bir araya geliyor muyuz? Hatta bırakın bir araya gelmeyi, yalnız başımıza kaldığımızda Rabbimizi zikrediyor muyuz?

Kendimize gelmeliyiz ey Müslümanlar! Artık bu gafletten uyanmalıyız! Aksi halde Allah bizden İslam nimetini alabilir. Unutmayalım ki, Allah bizim kaşımızın, gözümüzün güzelliğinden dolayı bizlere hidayet etmedi. Eğer biz Allah’ı razı edemezsek bu nimeti bizden geri alması an meselesi olabilir. Ne olur gelin, Rabbimize bu nimet için şükredelim, hamd edelim, şükredelim, İslam nimetini bizden almaması için O’na kullukta gayret edelim. Allah celle celaluhu, eğer bizdeki bu gayreti görürse, belki bunun hatırına ayaklarımız sabit kılar, bizleri hidayet üzere öldürür. Yok, eğer bu gayretimiz olmazsa, o zaman O’nun meşietine kalmışızdır; dilerse affedip cennetine koyar, dilerse gazap edip cehennemine... Rabbim işlerimizdeki aşırılıktan sana sığınırız. Ne olur yaptığımız hatalar sebebiyle bizlere azap etme! (Âmin)

* Allah’ı anmaktan ve O’nu zikretmekten yüz çevirmek zor, sıkıntılı ve huzursuz bir hayatı beraberinde getirir.

“Kim Benim zikrimden yüz çevirirse, şüphesiz onun için dar bir geçim, zorlu bir hayat vardır ve Biz onu, kıyâmet günü kör olarak haşrederiz.”[9]

 Allah’ı zikretmeyenler yeryüzünün en mutsuz ve en bedbaht insanlarıdır. Buna mukabil hayatını Allah ile beraber geçiren, O’nu zikreden ve O’nun emirlerine göre hareket edenler ise yeryüzünün en mutlu, en huzurlu ve en geniş kalpli insanlarıdır. Velev ki paraları olmasın, velev ki fakir olsunlar, velev ki maddî imkânları kısıtlı olsun fark etmez…

Ticaretimiz ve işimiz, maişetimizi temin etmek için bizim en önemli vasıtalarımızdandır. Ticaretimiz her ne kadar bizleri insanlara el açmaktan uzak tutuyor olsa da, Allah’a el açmaktan uzak tutmamalıdır. Kişiyi Allah’tan uzaklaştıran ve O’nu zikretmeye engel olan ticaret ne kötü bir ticarettir! Allah bizlere böyle ticaret yerine, kendi zikrine engel olmayan, aksine yardımcı olan ticaretler nasip etsin.

“Öyle yiğitler vardır ki, ne ticâret ne de alışveriş onları Allah’ı zikretmekten, namaz kılmaktan ve zekât vermekten alıkoymaz. Onlar, kalplerin ve gözlerin allak bullak olduğu bir günden korkarlar.”[10]

“Ey iman edenler! Mallarınız ve çocuklarınız sizi Allah’ı zikretmekten alıkoymasın. Kim bunu yaparsa işte onlar ziyana uğrayanlardır.”[11]

Bu ayetleri tekrar tekrar okumalı ve hiç çıkmayacak bir şekilde kulağımıza küpelemeliyiz.

Allah’ı zikretmek, birçok hayrın anahtarıdır. Allah, kendisini zikredenlere birçok nimet vereceğinden bahsetmiştir. Hatta düşmanla girişilen savaşta galibiyet elde edebilmek ve bu sayede kurtuluşa erebilmek bile bu hakikate bağlanmıştır. Bakınız Rabbimiz ne buyuruyor:

“Ey iman edenler! (Savaş için) bir toplulukla karşılaştığınız zaman sebat edin ve Allah’ı çokça zikredin ki kurtuluşa eresiniz.”[12]

 Allah’ı çokça zikredenler için Rabbimizin şu müjdesini hatırlatmanın faydalı olacağını düşünüyorum:

 “Allah’ı çokça zikreden erkekler ve zikreden kadınlar var ya; (işte) Allah, bunlar için bir mağfiret ve büyük bir mükâfat hazırlamıştır.”[13]

Allah’ım bizleri kendini çokça zikreden, sana gereği gibi kulluk eden ve hazırladığın büyük mükâfatlara nail olan kullarından eyle. (Âmîn)

Hadislerde Zikir

Kur’an’da olduğu gibi Peygamberimiz sallallâhu aleyhi ve sellemin hadislerinde de zikir üzerinde yoğun bir şekilde durulmuştur. Ben buraya konuyla alakalı bazı hadisleri alarak kardeşlerimin yoluna ışık tutmaya çalışacağım. 

Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem şöyle buyurur: “Rabbini zikredenle etmeyenin farkı, diriyle ölünün farkı gibidir.”[14]

Müslim’in rivayeti ise şu şekildedir: “İçinde Allah’ın anıldığı ev ile Allah’ın anılmadığı evin farkı, diriyle ölünün farkı gibidir.”[15]

Malum olduğu üzere içerisinde ölü olan evde genel itibariyle hüzün, keder, sıkıntı ve gözyaşı hâkimdir. İçerisinde ölü olmayan ev ise genel olarak neşeli, huzurlu, mutlu ve müreffehtir. İşte bu iki ev birbirinden nasıl farklı ise Rabbini zikreden insan ile zikretmeyen insan da aynen öyle birbirinden farklıdır.

Ebû Hüreyre radıyallâhu anh’den rivayet edildiğine göre Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur: “Allah Teâlâ şöyle buyuruyor: Ben kulumun beni düşündüğü gibiyim. Beni zikrettiği zaman onunla beraberim. Eğer beni yalnız başına zikrederse, ben de onu yalnız olarak zikrederim. Şayet beni bir toplulukla beraber zikrederse, ben de onu daha hayırlı bir topluluk içinde zikrederim.”[16]

* Ebû Hüreyre ile Ebû Saîd el-Hudrî radıyallâhu anhümâ’dan rivayet edildiğine göre Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur: “Bir topluluk Allah’ı zikretmek üzere bir araya gelirse melekler onların etrafını sarar; Allah’ın rahmeti onları kaplar; üzerlerine sekînet iner ve Allah onları yanında bulunanlara över.”[17]

* Yine Ebû Hüreyre radıyallâhu anh’den rivayet edildiğine göre Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur:

 “Allah Teâlâ’nın diğer meleklerden ayrı, sadece zikir meclislerini tesbit etmek üzere dolaşan melekleri vardır. Allah’ın zikredildiği bir meclis buldular mı, o kimselerin aralarına otururlar ve diğer melekleri oraya çağırarak  cemaatin arasındaki boş yerleri ve oradan dünya semasına kadar olan mesafeyi kanatlarıyla doldururlar. Zikredenler dağılınca onlar da semâya çıkarlar. Allah Teâlâ daha iyi bildiği halde onlara:

- “Nereden geldiniz?” diye sorar. Melekler de:

- Yeryüzündeki bazı kullarının yanından geldik. Onlar “Sübhânallah” diyerek seni tenzih ediyorlar, “Allâhü ekber” diye tekbir getiriyorlar, “Lâ ilâhe illallah” diyerek seni tehlil ediyorlar, “el-hamdü lillâh” diyerek sana hamdediyorlar ve senden istiyorlar, derler. (Konuşma şöyle devam eder):

- “Benden ne istiyorlar?”

- Cennetini istiyorlar.

- “Cennetimi gördüler mi?”

- Hayır, yâ Rabb, görmediler.

- “Ya cenneti görseler ne yaparlardı?”

- Senden güvence isterlerdi.

- Benden neden dolayı güvence isterlerdi?”

- Cehenneminden yâ Rabbi.

- “Peki, benim cehennemimi gördüler mi?”

- Hayır, görmediler.

- “Ya görseler ne yaparlardı?”

- Senden kendilerini bağışlamanı dilerlerdi.

Bunun üzerine Allah Teâlâ şöyle buyurur:

- “Ben onları affettim. İstediklerini onlara bağışladım. Güvence istedikleri konuda onlara güvence verdim.

Bunun üzerine melekler:

- Yâ Rabbi, çok günahkâr olan falan kul onların arasında bulunuyor. Oradan geçerken aralarına girip oturdu, derler. O zaman Allah Teâlâ şöyle buyurur:

- “Onu da bağışladım. Onlar öyle bir topluluktur ki, onların arasında bulunan kötü olamaz.”[18]

Hadisten anlaşıldığına göre zikir meclisleri akdetmek ve Allah’ı zikretmek için bir araya gelmek caizdir, hatta elzemdir. Bu gün Müslümanlar sûfilerin yaptığı yanlışlardan dolayı bu sünneti terk etmiş durumdadırlar. Acaba hiç “Sübhânallah” “Allâhü ekber” “Lâ ilâhe illallah” ve “el-hamdü lillâh” demek için bir araya gelen Müslüman biliyor musunuz? Bu gün Müslümanlar Kur’an ve hadis okumak için bir araya geliyorlar; ama hiç Allah’ı zikretmek için bir araya geliyorlar mı?

Terk edilmiş durumda olan bu sünneti ihya etmeye ve ara sıra sırf Allah’ı zikretmek için bir araya gelmeye var mısınız?

Kim ne derse desin İslam’da Allah’ı zikretmek için bir araya gelmek vardır. Ama bunun şekli sünnete uygun olmalıdır. Sünnete uygun olmadığında biz zaten buna karşı gelenlerin ilki olmalıyız.

Bu gün Allah’ı zikretmek deyince bazı kardeşler hemen sûfilerin zikir diye yaptığı şeyleri anlıyorlar. Oysa onların yaptığı zikir değil, hünkürmektir. Zikir Allah ve Rasûlü’nün öğrettiği şekilde olur. Rabbimiz şöyle buyurur:

“Bilmediğiniz şeyleri size öğrettiği gibi Allah’ı zikredin.”[19]

Unutmamalıyız ki, zikrin âdâb ve belli bir usûlü vardır. İnsan Allah’ı zikrederken gülünç ve komik durumlara düşmemeli, maskaralık yapmamalıdır. Zikir yaparken kan ter içinde kalıp başını tavana değecek kadar hoplayıp zıplamak ibâdet değil; çirkin bir harekettir. Böyle yapmak, tamamen cehâletten ve düşünmeden körü körüne taklitten kaynaklanan bir durumdur.

Dolayısıyla Müslümanlar Allah’ı zikretmek için bir araya geldiklerinde “Ha, Ho” gibi manası anlaşılmayan sözlerle değil, aksine anlamı bilinen, manası idrak edilen ve en önemlisi Rasulullah aleyhisselâm tarafından bizlere bildirilen şekliyle Allah’ı zikretmelidirler. Rasulullah sallallâhu aleyhi ve sellem’in ise nasıl zikrettiği birazdan anlatılacaktır.

Zikrin fazilet ve değerine dair burada bazı hadisleri zikretmenin faydalı olacağını düşünüyorum:

* Abdullah İbn-i Büsr radıyallâhu anh şöyle anlatır: Bir adam Rasulullah sallallâhu aleyhi ve sellem’e hitâben:

- Yâ Resûlallah! İslâm’ın emirleri çoğaldı. Bana sıkı sıkıya yapışacağım bir şey söyle, dedi. O da:

- “Dilin hep Allah’ı zikretsin!” buyurdu.[20]

* Ebü’d-Derdâ radıyallâhu anh’den rivayet edildiğine göre Resûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem ashâbına:

- “Size en hayırlı, Allah katında en değerli, derecenizi en fazla yükseltecek, sizin için sadaka olarak altın ve gümüş dağıtmaktan daha kazançlı,  düşmanla karşılaşıp da sizin onların boynunu vurmanızdan, onların da sizi öldürmesinden daha çok sevap getirecek amelin ne olduğunu haber vereyim mi? diye sordu. Onlar da:

- Evet, söyle dediler. Resûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem de:

- “Allah Teâlâ’yı zikretmektir” buyurdu.[21]

* “Sabah namazı vaktinden güneş doğuncaya kadar Allah’ı zikreden bir cemaatle birlikte oturmam, bana İsmâil’in oğullarından dört tanesini âzâd etmemden daha sevimli gelir. Allah’ı zikreden bir cemaatle ikindi namazı vaktinden güneş batışına kadar oturmam dört kişi âzâd etmemden daha sevimli gelir.”[22]

* “Dünya lanetlenmiştir, içindekiler de lanetlenmiştir; ancak Allah’ı zikretmek, buna yardımcı olan şeyler, âlimler ve ilim öğrenenler bundan müstesnadır.”[23]

* Resûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem ashâbına:

 “Cennet bahçelerini gördüğünüz zaman orada otlayınız” buyurdu. “Cennet bahçeleri nedir?” diye soruldu. Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem: “Zikir halkalarıdır” diye yanıt verdi.[24]

* “Her şeyin bir cilâsı vardır; kalplerin cilâsı da Allah’ı zikretmektir. İnsanı Allah’ın azabından en çok koruyacak şey, ancak zikrullahtır.”Allah yolunda cihad da mı (zikirden hayırlı) değil?’ dediler. “Hayır, kesilinceye kadar vuruşsa dahi” dedi.[25]

İşleyen demir nasıl ki pas tutmaz ise, Allah’ı zikreden kalpte aynı şekilde günah tutmaz. Ona bulaşan her türlü günah Allah’ın izni ile yok olur. Unutmayalım ki, zikir kalplerin cilasıdır. Cila bir şeydeki kiri sadece gidermekle kalmaz; aynı zamanda onu parlatır.

* Âişe radıyallâhu anhâ şöyle demiştir: “Resûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem Allah Teâlâ’yı her halinde zikrederdi.”[26]

Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem her durumda Rabbini zikrederdi. Otururken, kalkarken, yerken, içerken, yürürken, def-i hacet yaparken, yolculuğa çıkarken hatta eşi ile beraber olurken bile… o, hiçbir zaman Rabbini zikretmekten geri kalmazdı. Rasulullah’ı kendine önder ve rehber edinen biz Müslümanların da buna önem vermesi ve Rablerini her halükarda zikretmesi gerekmez mi?

“Andolsun, Allah’ın Resûlünde sizin için; Allah’a ve ahiret gününe kavuşmayı uman, Allah’ı çok zikreden kimseler için güzel bir örnek vardır.”[27]

Rasûl bizlere örnek ise haydi O’nu örnek almaya!

Selef-i Salihîn’in Zikri

Rabi İbn-i Enes bazı arkadaşlarından rivayetle şöyle demiştir: “Allah’ın sevgisinin alameti zikrini çok yapmaktır, çünkü sen bir şeyi seversen zikrini çoğaltırsın.”

Fetih el-Musilî şöyle demiştir: “Allah’ı seven, göz açıp kapayıncaya kadar bile Allah’ın zikrinden gafil olmaz.”

 Zü’n-Nûn şöyle demiştir: “Kimin kalbi ve dili zikirle meşgul olursa Allah onun kalbine kendisini arzulama isteği koyar.”

İbrahim İbn-i Cüneyd şöyle demiştir: “Kişinin Allah’a olan sevgisinin alameti; kalp ve dil ile zikre devamıdır. Kişi Allah’ın zikrine önem verirse bu onun sevgisini ifade eder.”

Selefin bazısı münacatında diyordu ki: “Kahramanlar kahramanlıklarından usansa da seni sevenler sana münacat ve zikirden asla usanmazlar.”

Umeyr b. Hani’e: Senin lisanının gevşediğini görmüyoruz, acaba her gün kaç tesbih yapıyorsun?” diye soruldu.  O şöyle dedi: “Parmaklarımın hata etmesi hariç, yüz bin.”

Halid b. Ma’din, Kuran okuyuşu hariç her gün kırk bin tesbih çekiyordu… Kendisi vefat ettiğinde yıkanmak için sedire konuldu da, parmağı hâlâ tesbih çeker gibi oynuyordu.”

İbni Sirin’in yaptığı zikir genellikle: “Subhanallahi’l-azîm, subhanallahi ve bihamdihi” zikri idi.

Sufyân es-Sevrî bir şiirinde söyle dedi:

“Bunca zikretmeme sebep unutmam değil seni;

Ne yapayım dilim kendiliğinden anıyor seni…”

Zü’n-Nûn dedi ki: Dünya ancak O’nun zikriyle, ahiret ancak onun affıyla, cennet te ancak onun görülmesiyle güzel olur...[28]

Allah’ı Nasıl Zikredeceğiz?

Hadislerde bir müslümanın nasıl zikredeceği ve hangi duaları okuyacağı kayıtlıdır. Bir Müslüman elbette tarikat ehlinin yaptığı gibi garip ve manası anlaşılmayan seslerle Allah’ı zikredecek değildir. Onun zikri önderi ve rehberi. Muhammed Musatafa sallallâhu aleyhi ve sellem’in yaptığı gibi olmalıdır. Zaten Rasulullah’ın yaptığı zikir onun için yeterlidir ve başka bir şeye ihtiyaç bırakmamaktadır. Şimdi hadislerde bize anlatılan zikirlerden bazılarını buraya aktaralım:

* Ebû Zer radıyallâhu anh'den rivayet edildiğine göre Resûl-i Ekrem sallallâhu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur: “Her birinizin her bir eklemi için günde bir sadaka vermesi gerekir. İşte bu sebeple her “Subhanallah” demek bir sadaka, her “el-hamdu lillah” demek bir sadaka, her “Lâ ilâhe illallah” demek bir sadaka, her “Allahu Ekber” demek bir sadaka, iyiliği tavsiye etmek sadaka, kötülükten sakındırmak sadakadır. Kuşluk vakti kılınan iki rekât namaz ise bütün bunların yerini tutar”[29]

* Sa‘d İbni Ebû Vakkâs radıyallâhu anh şöyle demiştir: Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem’in yanında bulunuyorduk. Bize:

- “Sizden biri her gün bin sevap kazanmaktan âciz midir?” diye sordu. Yanında oturanlardan biri:

- Bir kimse her gün bin sevabı nasıl kazanabilir ki? diye sordu. Bunun üzerine Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

- “Yüz defa “سُبْحَانَ اللَّهِ“sübhânallah” der, ona bin iyilik yazılır veya bin günahı bağışlanır.”[30]

* Câbir radıyallâhu anh, Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem’i şöyle buyururken dinledim demiştir: “Zikrin en faziletlisi “Lâ ilâhe illallah” demektir.”[31]

* Câbir radıyallâhu anh’den rivayet edildiğine göre Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur: “Bir kimse “سُبْحانَ اللَّهِ وبحمدِهِ” “sübhânallahi ve bi-hamdihî Ben Allah’ı şanına yakışmayan sıfatlardan tenzih eder ve O’na hamd ederim, derse, cennette onun için bir hurma ağacı dikilir.”[32]

* Ebû Hüreyre radıyallâhu anh’den rivayet edildiğine göre Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur: “Kim sabah akşam yüz defa “سُبْحانَ اللَّهِ وبحمدِهِ  “sübhânallâhi ve bi-hamdihîBen Allah’ı şanına yakışmayan sıfatlardan tenzih eder ve O’na hamd ederim” derse, onun söylediklerinin bir mislini veya daha fazlasını söyleyen kimse dışında hiçbir şahıs, kıyâmet gününde onun söylediğinden daha faziletli bir zikirle gelemez.”[33]

* Abdullah İbn-i Hubeyb radıyallâhu anh anlatır: Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem bana şöyle buyurdu: “Akşam ve sabah vakitlerinde Kulhüvallâhü ahad” ile Muavvizeteyn” (Felak ve Nas)  sûrelerini üçer defa oku, her türlü kötülükten korunman için bunlar sana yeter.”[34]

* “Bir kimse, on defa ‘Lâ ilâhe illâllahu vahdehû lâ şerîke leh, lehu’l-mülkü ve lehu’l-hamdü ve hüve alâ külli şey’in kadîr/Allah’tan başka hiçbir ilâh yoktur. O’nun şerîki/ortağı yoktur. Mülk O’nundur. Hamd de O’na mahsustur. O her şeye kadirdir, derse, İsmâil oğullarından dört kişi âzâd etmiş gibi olur.”[35]

* Mü’minlerin annesi Cüveyriye Bintu’l-Hâris radıyallâhu anhâ’dan rivayet edildiğine göre, Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem bir gün sabah namazını kıldıktan sonra, Hazret-i Cüveyriye namaz kıldığı yerde oturmakta iken erkenden evden çıktı. Kuşluk vakti tekrar eve döndü. Cüveyriye radıyallâhu anhâ’nın hâlâ yerinde oturmakta olduğunu görünce:

- “Yanından ayrıldığımdan beri hep burada oturup zikirle mi meşgul oldun?” diye sordu. O da:

- Evet, diye cevap verdi. Bunun üzerine Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

- “Senin yanından ayrıldıktan sonra üç defa söylediğim şu dört cümle, senin sabahtan beri söylediğin zikirlerle tartılacak olsa, sevap bakımından onlara eşit olur:

سُبْحَانَ اللَّهِ وبحمْدِهِ عَدَدَ خَلْقِهِ ،وَرِضَا نَفْسِهِ ، وَزِنَةَ عرْشِهِ ، ومِداد كَلمَاتِه

Sübhânallâhi ve bi-hamdihî adede halkihî ve rızâ nefsihî ve zinete arşihî ve midâde kelimâtihî/Yarattıkları sayısınca, kendisinin hoşnut olduğunca, arşının ağırlığınca ve bitip tükenmeyen kelimeleri adedince ben Allah’ı şanına yakışmayan sıfatlardan tenzih eder ve O’na hamd ederim.”[36]

* Muâz radıyallâhu anh’den rivayet edildiğine göre Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem onun elinden tuttu ve: “Muâz! Vallahi seni gerçekten seviyorum” buyurdu. Sonra sözüne şöyle devam etti: “Muâz! Her namazdan sonra şu duayı mutlaka okumanı tavsiye ediyorum:

اللَّهُمَّ أعِنِّي على ذِكْرِكَ ، وشُكْرِكَ ، وَحُسنِ عِبادتِكَ

Allâhümme einnî alâ zikrike ve şükrike ve hüsni ibâdetik/Allahım! Seni anıp zikretmek, nimetine şükretmek, sana lâyık ibadet etmek için bana yardım eyle!.”[37]

Netice

Buraya kadar aktarmaya çalıştığımız şeylerden anlaşıldığına göre bir Müslüman; yüz defa “سُبْحَانَ اللَّهِsübhânallah”; sabah akşam yüz defa “سُبْحانَ اللَّهِ وبحمدِهِ  “sübhânallâhi ve bi-hamdihî diyerek,

سُبْحَانَ اللَّهِ وبحمْدِهِ عَدَدَ خَلْقِهِ وَرِضَا نَفْسِهِ ، وَزِنَةَ عرْشِهِ ، ومِداد كَلمَاتِه

Sübhânallâhi ve bi-hamdihî adede halkihî ve rızâ nefsihî ve zinete arşihî ve midâde kelimâtihi, duasını okuyarak; “Subhanallah”, “el-hamdu lillah”,“Allahu Ekber” ,“lâ ilâhe illallah”, zikri yaparak; ‘Lâ ilâhe illâllahu vahdehû lâ şerîke leh, lehu'l-mülkü ve lehu'l-hamdü ve hüve alâ külli şey'in kadîr’ diyerek; sabah-akşam üçer defa İhlas, Felak ve Nas surelerini okuyarak veya buna benzer Sünnette bize nakledilen ifadelerle Allah’ı zikretmelidir.

Böylesi zikirler için meclisler kurmalı, bir araya gelindiğinde hep böyle zikirlerle Allah zikretmelidir. Bu sahabenin ve onlardan sonra gelen en hayırlı insanların uygulaya geldiği bir sünnettir. Bizler bu gün zikrin kıymet ve faziletini biliyor değiliz. Eğer bilseydik mutlaka bunun için bir şeyler yapardık.

Bizler zikir için özel vakitler ayırmalıyız. Unutmayalım ki, insan değer ve önem atfettiği şeylere vakit ayırır. Eğer bizde yaratıcımız, rızık vericimiz, biricik ilahımız Allah’a önem veriyorsak O’nu zikretmeye vakit ayırmalıyız. Allah için soruyorum:

Hiç Allah’ı zikretmek için zikir vaktimiz var mı?

Hiç Allah’ı zikretme adına özel bir gün veya saat tayin ediyor muyuz?

Allah için buna önem verelim. Eğer biz buna önem verir, Rabbimizi zikreder ve O’nu gündemde tutmaya çalışırsak, bunun neticesi olarak O’da bizi zikredecek ve hem kendi katındaki meleklere, hem de diğer insanlara bizi sevdirecek ve onların bize değer vermesini sağlayacaktır. Eğer hem Allah, hem insanlar, hem de melekler nezdinde itibar kazanmak istiyorsan haydi Allah’ı zikretmeye!

“Ey iman edenler! Allah’ı çokça zikredin. Ve onu sabah, akşam tesbîh edin”[38]

 

 Faruk Furkan 



[1] R‘ad Suresi, 28.

[2] Zümer, 23.

[3] Zuhruf Suresi, 36-38.

[4] Bakara Sures,, 152.

[5] A‘râf Sûresi, 205.

[6] Âl-i İmran Suresi, 41.

[7] Ahzab Suresi, 41, 42.

[8] Müslim, Zikir 40.

[9] Tâhâ Suresi, 124.

[10] Nûr Suresi, 37.

[11] Munafikûn Suresi, 9.

[12] Enfal Suresi, 45.

[13] Ahzab Suresi, 35.

[14] Buhârî, Daavât 66.

[15] Müslim, Müsâfirîn, 211.

[16] Buhârî, Tevhîd, 15; Müslim, Zikir 2.

[17] Müslim, Zikr, 39.

 

[18] Müslim, Zikir 25.

[19] Bakara Suresi, 239.

[20] Tirmizî, Daavât, 4.

[21] Tirmizî, Daavât, 6.

[22] Ebû Dâvud, İlm, 13

[23] Tirmizî, Zühd, 14.

[24] Tirmizî, Deavât, 83.

[25] Buhârî, Deavât, 5.

[26] Müslim, Hayz, 117.

[27] Ahzab Suresi, 21.

[28] Bu nakillerin tamamı İbn-i Receb el-Hanbelî’nin “Camiu’l-Ulûm ve’l-Hikem” adlı kıymetli eserinden alınmıştır.

[29] Müslim, Müsâfirîn, 84.

[30] Müslim, Zikir,  37.

[31] Tirmizî, Daavât,  9.

[32] Tirmizî, Daavât, 60.

[33] Müslim, Zikir, 26.

[34] Ebû Dâvûd, Edeb, 101.

[35] Müslim, Zikir 30

[36] Müslim, Zikir, 79.

[37] Ebû Dâvûd, Vitir, 26.

 

[38] Ahzab Suresi, 41, 42.

Okunma Sayısı:10318