“Dikkat edin! Şüphesiz ki bedende bir et parçası vardır ki, o doğru olduğunda tüm beden doğru olur, eğer o bozuk olursa tüm beden bozuk olur. Dikkat edin, o et parçası kalptir!” (Buharî, İman, 52.)

SİZ HİÇ “KİMSE ANLAMASIN” DİYE BİR MEKTUP YAZAR MISINIZ?


 

بسم الله الرحمن الرحيم

Rahmân ve Rahîm Olan Allah’ın Adıyla…

Bir insanın mektup, kitap, dergi veya herhangi bir yazı yazmasının arka planında yatan en önemli sebeplerden birisi, yazdığı şeyin muhatapları tarafından anlaşılır olmasını sağlamaktır. Muhatabının anlamaması için hiçbir yazı kaleme alınmaz her halde.

Nasıl ki bir insanın, anlaşılır olmanın ötesinde bir amaç için kalem oynatması makul değilse, aynı şekilde insanları yönlendirmek için kendilerine kitap gönderen Yüce Allah’ın da anlaşılır olmaması için kitap göndermesi makul bir şey değildir. Bir insanın anlaşılır olmaması için bir şeyler yazması bile abes karşılaşırken bunun Allah’a nispet edilmesi ne kadar makul olur? Anlaşılır olamamak için yazı yazmak abesle iştigalin tâ kendisidir. Allah ise abesle iştigalden münezzehtir. Bu nedenle Rabbimizin “insanlar anlamasın!” diye bir kitap göndermesi asla düşünülemez. Böylesi bir düşünce tamamen batıldır. Ama gelin görün ki, hal ve tavırlarımız adeta Kur’an’ın anlaşılmaz bir kitap olduğunu haykırıyor, onu anlamanın mümkün olamayacağını, sadece yetkili makamların bu işi becerebileceğini söylüyor.

Yeryüzünün en ufak kara parçasında dahi “anlaşılıp, öğrenilmesin” diye yazılmış tek bir eser yokken, Kur’ân kimi insanlar tarafından sanki bu amaçla inmiş gibi telakki edilmektedir.

“Allah’ım! Seni tenzih ederiz. Bu gerçektende büyük bir iftiradır” (24/Nur, 16)

Siz Hiç Anlamamak İçin Bir Şey Okur musunuz?

Bunun kadar garip olan bir husus daha var ki o da şu: Yeryüzünde telif edilen tüm kitap, dergi, gazete ve benzeri eserler mutlaka anlaşılmaları için okunur. Ama anlaşılmamak üzere okunan tekbir kitap vardır; o da –―maalesef― Kur’ân-ı Kerim’dir!?

Herkes bir şeyleri anlamak için okur, ama Kur’ân özellikle anlaşılmaz diye okunur! Oysa Kur’ân tamamen anlaşılması ve bunun neticesinde tefekkür edilmesi için indirilmiş bir kitaptır.

“Bu Kur’ân, âyetlerini düşünsünler ve akıl sahipleri öğüt alsınlar diye sana indirdiğimiz mübarek bir kitaptır.” (38/Sâd, 29)

Dr. Mecdî Hilalî der ki:

“İki kişinin bile üzerinde anlaşmazlığa düşmeyeceği apaçık gerçek, kişileri okumaya sevk eden faktörün öğrenme merakı olmasıdır. Okumak için eline bir kitap ya da dergi alan kişiyi bu eyleme sevk eden şey, öğrenme isteğidir; haberlerin arkasındaki gerçeği, haberlerin içerdiği bilgi ve gerçekleri öğrenme isteği…

Buna karşın akıllı bir kişinin, okudukları üzerinde aklını kullanmaksızın veya okuduğu şeylerin anlamını düşünmeksizin diliyle ya da gözü ile okuması mümkün değildir!

Bunu yapabildiğini söyleyen bir kişiyi hayal ediniz… Onun hakkında neler söylersiniz? O kişi hakkında ne tür bir değerlendirmede bulunursunuz? Bu kişinin sıra dışı bir kişi olduğunu söylemek uygun olmaz mı?

Mezhepleri ve dinleri farklı olmasına rağmen insanlar, okuma kavramının bu apaçık anlamı üzerinde her yüzyılda görüş birliği içerisinde olmuşlardır. Bir kişi ancak bir şeyler öğrenmek amacı ile okuma eylemini gerçekleştirir.  Bu kural, dünya üzerinde mevcut bütün dergi, k,tap ve gazeteler için geçerlidir. Sadece bir tek kitapla zikrettiğimiz türden bir ilişki içine girilmemektedir.

Pek çok insan yalnızca bir tek kitapla çok tuhaf bir ilişki içine girmiş bulunmaktadır.  Onlar sadece bir tek kitabı sırf okumuş olmak için okumaktadırlar. Diğer bir deyişle yalnızca okumaktadırlar. Okuma esnasında okuduklarının anlamını ~genel olarak~ kavrama konusunda akıllarını yormamaktadırlar. Bu kitabı okumada yarışmaktadırlar[1] ve bu eylemi gerçekleştirirken kendilerinde herhangi bir eksiklik görmemektedirler…”[2]

“…Müslümanların çoğunluğunun anlamı üzerinde düşünmeksizin ve anlama konusunda akıllarını yormaksızın sadece lafızlarını okudukları biricik kitap Kur’ân-ı Kerim’dir. İşin daha ilginç yönü ise bu tür Müslümanların çok güzel bir iş yaptıklarını zannetmesidir.”[3]

Maalesef toplumumuzda Kur’ân’ın sadece hocalar tarafından anlaşılabileceği, avamın ise Kur’ân’ı anlayamayacağı şeklinde bir inanç hâkimdir. Bu inancın neticesinde Kur’ân’ın sadece lafzı üzerinde yoğunlaşılmakta, anlam ve muhtevası üzerinde ise pek durulmamaktadır. Elbette ki Kur’ân’ın avam tarafından anlaşılamayacak yönleri vardır. Bu doğrudur; ama bunlar genele bakıldığında Kur’ân’ın çok az bir kısmını kapsamaktadır.

Unutulmamalıdır ki, Kur’ân tamamıyla anlaşılması için indirilmiş bir kitaptır. Eğer halktan birisi bir ayeti anlayamıyor ve ne demek istediğini hakkıyla idrak edemiyorsa, hemen kitabı terk etme yoluna gitmemelidir. Aksine anlayamadığı o ayeti bir bilenine havale etmeli ve Allah’ın kitabı ile olan ilişkisini kesintiye uğratmaksızın sürdürmelidir. Üstte zikrettiğimiz “Bu Kur’ân, âyetlerini düşünsünler ve akıl sahipleri öğüt alsınlar diye sana indirdiğimiz mübarek bir kitaptır.” (38/Sâd, 29) ayeti bu bağlamda son derece önemlidir. Ayette zikredilen “öğüt alma” eylemi ancak hitabın anlaşılmasından sonra mümkün olabilir. Kendisine ne söylendiğini anlamayan birisi nasıl öğüt alabilir ki?

İşte, bu ayetleri kendimize rehber edinmeli ve Rabbimizin kitabını anlamak için elimizden gelen her türlü gayreti sarf etmeliyiz.

 

İbrahim Gadban

 



[1] Bir ayda kaç hatim bitireceksin diye!

[2] Diriliş Muştusu Kurân-ı Kerim, sf. 103 vd.

[3] A.g.e. sf. 105.

Okunma Sayısı:1565