“Egemenlik/Hâkimiyet/Hüküm koyma yetkisi yalnızca Allah’ındır.” (Yusuf Suresi, 40)

İSLÂM’A GÖRE ARKADAŞLIK NASIL OLMALI?


بسم الله الرحمن الرحيم

Rahmân ve Rahîm Olan Allah’ın Adıyla…

Bilindiği üzere insanoğlu, sosyal bir varlıktır; tek başına hayatını idâme ettirmesi, yalnız başına hayatta kalması asla mümkün değildir. Bu nedenledir belki, Allah azze ve celle daha Âdem aleyhisselam’ı yaratır yaratmaz kendisi ile ünsiyet kurup kaynaşması için eşi Havvâ’yı yaratmıştır.

Yaşadığımız şu hayat, hep tek bir minval üzere sürüp gitmez; tıpkı mevsimler gibi sürekli değişir. Bazen acı, bazen tatlı; bazen iyi, bazen kötü olur. Bu nedenle, bu acı veya tatlı günlerimizi bizimle paylaşacak dostlara ve arkadaşlara ihtiyacımız vardır.

İnsanoğlunun arkadaşsız yaşayamayacağını bilen Rabbimiz, arkadaş edinmeyi meşru kılmış ve bu çerçevede arkadaşlıkların nasıl olması gerektiğini, kimlerle dostluk kurulup-kurulmayacağını, dostluğun hangi sınırlar içerisinde olması gerektiğini kitabı ve peygamberi vasıtası ile bizlere anlatmıştır. Biz bu yazımızda çok etraflı olmasa da ana hatlarıyla İslam’da arkadaşlığın nasıl olması gerektiğini anlatmaya çalışacağız.

Yardım ve başarı yalnız Allah’tandır.

1- Arkadaşımız Nasıl Olmalı?

Sahabe-i Kirâm, bir ara Efendimiz sallallâhu aleyhi ve sellem’e “Yâ Rasulallâh! Acaba hangi arkadaşımız daha hayırlıdır” diye soru sormuşlardı. Bu soruya Rasulullah sallallâhu aleyhi ve sellem şu üç özelliği zikrederek cevap verdi:

مَنْ ذَكَّرَكُمْ بِاللهِ رُؤْيَتُهُ، وَزَادَ فِي علمكُمْ مَنْطِقُهُ وَذَكَّرَكُمْ بِالآخِرَةِ عَمَلُهُ.

*Görüldüğünde size Allah’ı hatırlatan,

*Konuştuğunda ilminizi artıran,

*Yaptığı işlerle ahireti hatırınıza getiren kimsedir.[1]

Bir başka hadiste de şöyle buyrulur:

“Bu ümmet içerisinde Allah’ın en hayırlı kulları, görüldüklerinde Allah’ı hatırlatan kimselerdir.”[2]      

Arkadaşlarımızın nasıl olması ve hangi vasıflara sahip arkadaşlar seçmemiz gerektiği noktasında bu hadisler aslında bizlere çok ciddi anlamda ipuçları vermektedir.

Rastgele arkadaş seçimi insanı helake götüren unsurlardan birisidir. İnsan, arkadaş seçerken çok dikkatli olmalı ve sadece Allah’tan korkup sakınan kimselerle arkadaşlık etmelidir. Aksi halde helakin eşiğine gelebilir.

Zikretmiş olduğumuz hadiste anlatılan 3 maddeyi kısaca izah etmenin yararlı olacağını düşünüyoruz.

* Hadiste ilk olarak “Görüldüklerinde Allah’ı hatırlatan insanlar” hayırlı arkadaş portresi olarak bize sunulmaktadır.

Görüldüklerinde Allah’ı hatırlatan insanlar…

Acaba nasıl?

Ne şekilde?

Evet, arkadaşlarımızın böyle olması gerekiyormuş Rasulullah’a göre…

Kendileri ile bir araya geldiğimizde bizlere Rabbimizi hatırlatan, gündemlerinde hep Allah olan ve hep Allah’ı anlatan arkadaşlar…

Böylesi insanlarla arkadaşlık kurulması gerekiyormuş; böyleleriyle arkadaş olunca hayır oluyormuş…

İşte bu Nebevî tavsiyeyi iyi düşünmemiz ve arkadaşlarımızı bu tavsiyeye göre seçmemiz gerekmektedir.

Peki, bir insan görüldüğünde Allah’ı bizlere nasıl hatırlatır?

a- Kılık-kıyafeti ve İslamî görünümüyle ki, bu onun İslamî giyiniş tarzı ve sakal gibi İslamî kimliğinin dışa vurulması ile olur.

b- Davranışlarındaki ağırlık ve İslam’ın ona öğrettiği ağırbaşlılık ile ki, bu da onun oturması, kalkması, yemesi, içmesi ve benzeri davranışlarındaki güzellik ile olur.

c- Söz ve davranışlarındaki uyum ki, bu da doğruluk, sadakat, edep ve ahlakî tavırlarda meydana çıkar.

d- Dışa yansıttığı pozitif enerjisi ile ki, bu da tebessüm, güler yüz ve insanların yardımına koşma gibi canlılığını gösteren fiillerle olur.

e- Allah’ı anması ile ki, bu da bulunduğu ortamlarda Allah’ı anlatması, O’nu gündem etmesi ve O’ndan gelen doğruları insanlığa ulaştırması ile olur.

İşte böylesi fiillere sahip olan bir insan, Allah’ı bizlere hatırlatan insandır. Hadis-i şerifin öğrettiğine göre bizlerin, böylesi insanlarla arkadaş olması, böylelerini arkadaş edinmesi gerekmektedir.

* Hadisin ikinci maddesinde hayırlı bir arkadaşın “Konuştuğunda ilmimizi artıran” bir arkadaş olduğu ifade edilmektedir.

Yani arkadaşlarımızın bilgili, ilim sahibi ve insanlara hakikatleri anlatan şahsiyetler olması gerekmektedir. Unutulmamalıdır ki, ilim sahibi olmayanlar, başkalarının ilmini artıramazlar. Bu nedenle arkadaşlarımızı seçerken onların; Allah’ı, Peygamberi, Kur’ân’ı ve İslam’ın hakikatlerini tanıyan insanlar olmalarına dikkat etmemiz gerekmektedir.

 İmam Âcurrî rahmetullahi aleyh’in bu konuda çok önemli bir nasihati vardır. O, “Âlimlerin Ahlakı” adlı eserinde der ki:

“Âlim bir şahsiyet, dostlarını üç guruba ayırır. (Onun arkadaşları):

1- Ya kendisinden daha bilgili olan ve ondan hayır öğreneceği bir kimse,

2- Ya kendisi ile denk olan; ama kendisi ile müzakere edebileceği bir kimse,

3- Ya da kendisinden daha düşük seviye de olan ve kendisine ilim öğreteceği bir kimse (olmalıdır.)”[3]

İmam Âcurrî’nin bu nasihati, aslında sadece âlimlere yöneltilmiş bir nasihat değildir. Aksine bu nasihat, her Müslüman için geçerli olan ve itina ile dikkat edilmesi gereken bir nasihattir.

Her müslümanın arkadaşı aslında bu üç sınıfın haricinde olmamalıdır.

Ya kendisinden bir şeyler öğrenebileceği bir arkadaşı, ya kendisine bir şeyler öğretebileceği bir arkadaşı, ya da bazı şeyleri oturup müzakere edeceği, dertleşebileceği bir arkadaşı olmalıdır. Eğer bu üç gurubun haricinde bir arkadaşı olursa, bu arkadaşın ona zararından başka bir şeyi olmaz.

Efendimiz sallallâhu aleyhi ve sellem’in tavsiyesine göre arkadaşımızın öğretici pozisyonunda olması, yani kendisinden hayrı ve iyiliği öğrenebileceğimiz bir insan konumunda olması gerekmektedir. Hadis-i şerifin “Konuştuğunda ilminizi artıran…” kısmı bunu ifade etmektedir. Ama aynı zamanda bizlerde birilerine arkadaş olacağımız için bizlerinde bu makamda olması, dolayısıyla bizlerinde ilmî birikimi olan insanlar sınıfında yer alması gerekmektedir. Her halükarda burada ilme ve bilgili bir insan olmaya teşvik vardır.

* Hadisin son kısmında ise “Yaptığı işlerle ahireti hatırınıza getirendir” buyrularak arkadaşlarımızın yaşantıları ile sanki ahirete adanmış birisi gibi ameller işleyen kimse olması gerektiği vurgulanmıştır.

Yani bu arkadaş öyle bir arkadaştır ki, ortaya koyduğu davranışlar ve yapmış olduğu işler ile insanlara ahireti ve Allah’a hesap verileceğini hatırlatır. Onun davranışlarını ve amellerini görenler, bu şahsın hep Allah’a hesap verme şuuru içerisinde yaşayan bir kimse olduğunu bilirler ve bundan etkilenerek kendilerinin de böyle olmaları gerektiğini idrak ederler.

Bir insanın, “Ameli ile ahireti hatırlatması” demek, kıldığı namazı, tuttuğu orucu, yaptığı cihadı, verdiği sadakası… ile ahirete gideceğimizi ve bu noktalarda Allah’a hesap vereceğimizi hatırlatması demektir.

Yani bu arkadaşın nasıl namaz kıldığını gördüğümüzde öylesine etkilenmeli, öylesine etkilenmeliyiz ki, o andan itibaren namazlarımıza çeki düzen vermeli ve böyle davranmadığımız takdirde Allah’ın huzurunda hesap vermek zorunda kalacağımızı bilmeliyiz.

Oruç tuttuğunu gördüğümüzde kendi oruçlarımızdan utanmalı, açlığımızdan şikâyet etmeyi ve adeta başa kalkar tavırlarımızı terk etmeliyiz. Sadaka verdiğini gördüğümüzde kendi sadakalarımızı azımsamalı, verirken içerisinde bulunduğu ihlâslı tavrından dolayı kendi samimiyetimizi yeniden gözden geçirmeliyiz. Cihad ettiğini, düşmanla nasıl savaştığını, onları yok etmek için nasıl çaba harcadığını; buna mukabil kendi kardeşlerine nasıl şefkat ve merhametle davrandığını, gördüğümüz zaman kendimizi gözden geçirmeli ve onun bu tavrından son derece etkilenmeliyiz. İlim tahsil ettiğini gördüğümüzde ilme olan iştiyakından ve öğrenmeye karşı gösterdiği hırstan dolayı bizde gayrete gelmeli ve onun bu tavırlarından son derece müteessir olmalıyız. Diğer amelleri için söylenecek şeylerde aynı olmalıdır.

İşte bize örnek olacak arkadaşımız böylesi vasıfları haiz olmalı ve Allah eksenli bir arkadaşlık portresi çizerek bizlere Rabbimizi hatırlatmalıdır.

Arkadaş seçiminde Efendimiz’in bu direktifini aklımızdan çıkarmamalıyız ve bu hadisi kendimiz için şiar edinerek arkadaş seçerken ya da birilerine arkadaş olurken hadisin bizlere verdiği mesajları dikkate alarak arkadaşlık etmeliyiz.

2- Dostluk Yalnız Müminlerle Kurulmalıdır.

Bir müslümanın arkadaşı, aynı kendisi gibi Müslüman ve mümin olmalıdır. Bir müslümanın kendi akidesinden ve kendi inancından olmayan insanlarla sıkı-fıkı olması, dostane bir tavırla onlarla ilişki içerisine girmesi asla düşünülemez. Çünkü böylesi tavırlarla onlarla arkadaşlık etmek zamanla insanı onlara benzetecek ve onu ―Allah korusun― helakin eşiğine getirecektir.

Nitekim Efendimiz sallallâhu aleyhi ve sellem bir hadisinde bu hakikate dikkat çekerek yalnız müminlerle arkadaşlık edilmesi gerektiğini açık bir şekilde dile getirmiştir.

Efendimiz şöyle buyurmuştur:

لا تصاحب إلا مؤمنا ولا يأكل طعامك إلا تقي

“Ancak mümin birisiyle arkadaşlık et; yemeğini de ancak müttaki insan(lar) yesin.”[4]

Bir müslümanın birileri ile “dost” olabilmesi için, dost edinilecek o şahısların mutlaka iman etmiş olmaları şarttır. Çünkü insan, ancak kendisine başkalarından daha yakın hissettiği kişileri dost edinir ve ancak diğer insanlara nispetle daha yakın olduğuna inandığı kimselerle düşüp kalkar, onlarla daha samimi ilişkiler içerisine girer. Çünkü dostluk, normal beşerî ilişkilerin en ileri noktasıdır. İşte bu nedenle samimi ilişkiler içerisine gireceğimiz insanların her şeyden önce şirkten uzak olmaları ve gerçek anlamda Allah’a iman etmeleri gerekmektedir.

Dost edinilen bir şahsın şirkten kendisini arındırmış olması ve Allah’a hakkıyla iman etmesi, onu arkadaş edinen kimsenin yanlış yollara düşmesini engellemesi bakımından son derece önemlidir. Zira şirkten sakınan bir insan, aynı zamanda arkadaş olduğu insanları da şirkten sakındıracaktır. Dolayısıyla böylesi bir şahsiyetle arkadaş olan kimse, Allah’ın izni ile şirke düşme noktasında kendisini ciddî anlamda koruma altına almış olacaktır. İşte bu nedenle bizlere mümin olan kimselerle arkadaşlık etmemiz emredilmiştir.

Aslında bu, sadece Efendimiz sallallâhu aleyhi ve sellem tarafından verilmiş bir emir değildir. Aksine bu, Kur’an’ı Kerim’de Rabbimiz tarafından da sürekli vurgulanmış bir emirdir. Rabbimiz şöyle buyurur:

“Mü’minler, mü’minleri bırakıp da kâfirleri dost edinmesin. Kim böyle yaparsa Allah ile bir ilişiği kalmaz...” (Âli İmrân, 28)

“Ey imân edenler! Yahudî ve Hıristiyanları dost edinmeyin. Onlar (gerektiğinde) birbirlerinin dostlarıdırlar. Sizden her kim onları dost edinirse, doğrusu o da onlardandır…” (Maide, 51)

“Ey iman edenler! Sizden önce kendilerine Kitap verilenlerden dininizi alay ve oyun konusu edinenleri ve kâfirleri dost edinmeyin.” (Maide, 57)

“Mü’min erkekler de, mü’min kadınlar da birbirinin velîleri (dostları ve yardımcıları) dir.” (Tevbe, 71)

Bu ayetlerin tamamında müminlerden başkaları ile dostluk kurulmaması gerektiği vurgulanmaktadır. Yanlış anlaşılmaması için hemen ifade edelim ki, bu ayetlerde söz konusu edilen dostluk “arkadaşlık” değildir. Çünkü bir insan bazen bir kâfirle dinini ulaştırma amacıyla arkadaş olabilir. Burada yasaklanan dostluk, velayet kapsamındaki bir beraberliktir ki, bu müminlerin aleyhinde kâfirlere yardım etmeyi gerektirir ve böylesi bir dostluk insanı şirke düşürür.

Ne demek istediğimizi biraz daha izah edecek olursak; bir insan, eğer kâfir bir şahsiyetle müminlerin aleyhinde çalışacak tarzda bir arkadaşlık kurarsa, yani onları kâfirlere şikâyet ederse, ihbarda bulunursa, sırlarını onlara ulaştırırsa, gizliliklerini ifşâ ederse, birlik ve bütünlüklerini bozmak için onları ele verirse, onlarla savaşa girerse… işte o zaman küfre düşer ve kâfir olur.

Ayetlerde ilk olarak yasaklanan dostluk bu şekildeki bir dostluktur. Dikkat edilirse Rabbimiz böylesi dostluklar kuranların artık “Allah ile bir ilişiklerinin kalmayacağını” ifade etmiştir. Peki, kimin Allah ile ilişiği kalmaz? Bu sorunun cevabı çok net bir şekilde bellidir: Ancak küfre düşmüş insanların Allah ile ilişiği kalmaz. Müfessirlerde ayeti bu şekilde anlamış ve anlamlandırmıştır. Örneğin İmam Taberî bu ayet hakkında şöyle demiştir:

“Kim böyle yaparsa onun artık Allah ile bir ilişiği kalmaz…” Yani, dininden irtidat edip küfre girdiği için Allah’tan uzaklaşmış, Allah ta ondan uzaklaşmış olur.”[5]

O halde bu ayetlerde yasaklanan dostluk insanı küfre düşüren bir dostluktur ki, biraz önce de vurgulamaya çalıştığımız gibi, böylesi bir dostluk müminlerin aleyhinde kâfirlere yardım etmek üzere kurulmuştur. Bu anlamdaki bir dostluktan tüm müminlerin sakınması gerekmektedir.

Ama müminlerin aleyhinde kâfirlere yardım etmeyi içerisinde barındırmayan dostluklar, kısım kısımdır. Bir kısmı vardır ki, caizdir. Bir kısmı vardır ki, haramdır. Bu nedenle bir müslümanın kâfir birisi ile dostluk kurarken dostluk ilişkisinin hangi hükme tabi olduğunu tespit etmesi gerekmektedir.

Aslına bakılırsa bir müslümanın kâfirlerle dostluğu, ancak davet ilişkisi içerisinde olmalıdır. Yani Müslüman, ancak tebliğ yapmak ve akidesini ulaştırmak amacıyla bir kâfirle ilişki içerisine girebilir. Tebliğ ve davet amacı gütmeyen her arkadaşlık ilişkisi, insanı her an bir hatanın içerisine düşürebilir. Bu nedenle ilişkilerimizi İslamî çerçeveye oturtmalı ve kiminle dost olup, kiminle dost olmayacağımızı iyi tespit etmeliyiz.

3- Kişi Arkadaşının Dini Üzeredir

İnsanoğlu, çok çabuk etkilenen bir yapıyla yaratılmıştır. Gördüğü, duyduğu ve müşahede ettiği şeylerden hemen etkilenir; düşüp kalktığı kimselerden, gezip dolaştığı yerlerden yani çevresinden etkilenmemesi mümkün değildir.

İşte bu nedenledir ki İslam insana iyi arkadaş seçmesini ve hayırlı insanlarla oturup kalkmasını kesin bir dille emretmiştir. Bu bağlamda Efendimiz sallallâhu aleyhi ve sellem’in şu sözünü aklımızdan çıkarmamamız gerekir:

المرء على دين خليله فلينظر أحدكم من يخالل

“Kişi arkadaşının dini (hayat tarzı) üzeredir.”[6]

Eğer arkadaşlarımız sahih İslam akidesi üzerinde iseler bu bizi de etkileyecek ve bizlerinde doğru bir inanca sahip olmasını sağlayacaktır. Yok, eğer akideleri bozuk, inançları sapık ise aynı şekilde bu bizde tesir bırakacak ve ―Allah korusun― bizlerinde ayağının kaymasına sebep olacaktır. İşte bu nedenle arkadaşlarımızı seçerken hangi inanç üzere olduklarını iyi tespit etmemiz gerekmektedir.

İnsan kimin düşüp kalkarsa onunla aynı inancı paylaşır. Çünkü arkadaş mıknatıs gibidir. İyi ise iyiliğe; kötü ise kötülüğe çeker. Etkilenmemek mümkün değildir. Eskiler boşuna dememiş:

“Üzüm üzüme baka baka kararır.”

“Kır atın yanında duran ya huyundan ya suyundan…” diye.

Gerçekten de bu böyledir. Kiminle takılırsan aynı onun gibi olursun. Örneğin sövmeyi bilmeyen birisi isen, ağzı küfürlü olan insanlarla fazla değil, sadece birkaç gün beraber olman senin ağzını da aynı şekilde küfürlü hale getirecektir. İstemesen ve farkında olmasan bile onlarla aynı ağzı konuşursun.

Buna mukabil eğer ilmi seven ve ön plana çıkaran insanlarla takılırsan sen de kaçınılmaz olarak ilmi sever ve ilmi istersin.

Cihad ehli insanlarla oturursan sende cihad tutkunu, cihad aşığı olursun.

Namaz ehli insanlarla vakit geçirirsen sende namaz ehli olursun.

Bu şekilde örnekleri çoğaltmak mümkün...

Durum bu olduğuna göre kiminle dost olduğumuza dikkat etmeliyiz.

Söz buraya gelmişken Rasulullah sallallâhu aleyhi ve sellem’in şu sözünü zikretmemek olmaz. O, sahih bir hadisinde buyurur ki:

“İyi ve kötü arkadaşın hali, güzel koku satanla körük çekenin (demircinin) haline benzer: Misk satan, ya sana güzel kokusundan bir miktar ücretsiz verir ya  sen satın alırsın, ya da (hiç değilse onunla beraber olduğun sürece) güzel koku koklamış olursun. Körük çeken kimse ise, ya  elbiseni yakar ya da (en azından) körüğün kötü kokusundan rahatsız olursun.”[7]

İşte iyi arkadaşla kötü arkadaşın örneği…

Hangisi ile beraber olmak istersin? Kokucuyla mı, yoksa demirciyle mi?

Bu örnekleri kafamıza nakşetmeli ve arkadaş seçimini iyi yapmalıyız.

Bu noktada Rabbimizin bizlere çok önemli bir emri vardır. Rabbimiz, Tevbe suresi 119’da buyurur ki:

“Ey iman edenler, Allah’tan korkup sakının ve sadıklarla beraber olun!”

Bir müslümanın bu emre kayıtsız kalması düşünülemez. Onun mutlaka sadık kullarla, Allah’a kendisini adamış insanlarla beraber olması, onlarla düşüp-kalkması gerekmektedir.

Peki, ayette zikri geçen “Sadık” insanlar kimlerdir? Vasıfları nelerdir? Hangi özelliklere sahip olan insanlara “sadık” denir?

İslam âlimlerinin belirttiğine göre sadık bir kimse, her şeyden önce kendisini Allah’ın razı olmadığı her türlü söz, davranış ve inançlardan arındırmış kimse demektir. Bununla birlikte özü ve sözü doğru olan, ihlâsı asla terk etmeyen ve her daim doğru konuşmaya özen gösteren insanlara denir.

Daha Rabbini doğru dürüst tanıyamamış, ağzından hâlâ şirk sözleri dökülen, şirkin her türlüsünü çok rahatlıkla işleyebilen kimseler sarıkta taksalar, cübbede giyseler Evliyâullah’tan olduklarını da iddia etseler asla sadıklar zümresinden değildirler. Bunlar olsa olsa insanların gözünü boyamayı iyi beceren üç beş şaklabandır.

Bizlere böyleleri ile değil, kendilerini tevhid ve akide davasına adamış kimselerle arkadaşlık etmemiz emredilmiştir. Böylelerine ise ―bırakın arkadaşlık etmeyi― sadece düşmanlık göstermek emredilmiştir. Müslüman gözünü dört açmalı, etrafında Allah adına kandıran insanlara asla aldanmamalıdır.

4- Kötü Arkadaş Ahirette Pişmanlık Vesilesidir

Düzgün arkadaş seçmeyen kimseler, yarın kıyamet günü bin pişman olacak ve dünyada iken kötü arkadaş seçmelerinden ötürü nedametlerinden ellerini ısıracaklardır. Ama vakit el ısırma vakti değildir!

Bakınız, Rabbimiz Furkan suresi 27. ayet ve devamında dünyada iken düzgün arkadaş seçmeyenlerin pişmanlıklarını nasıl tasvîr ediyor:

وَيَوْمَ يَعَضُّ الظَّالِمُ عَلَى يَدَيْهِ يَقُولُ يَا لَيْتَنِي اتَّخَذْتُ مَعَ الرَّسُولِ سَبِيلًا يَا وَيْلَتَا لَيْتَنِي لَمْ أَتَّخِذْ فُلَانًا خَلِيلًا لَقَدْ أَضَلَّنِي عَنِ الذِّكْرِ بَعْدَ إِذْ جَاءَنِي وَكَانَ الشَّيْطَانُ لِلْإِنْسَانِ خَذُولًا

“O gün zalim kimse, (çaresizlik içinde) ellerini ısırıp şöyle diyecektir: “Ne olurdu ben de peygamberle beraber aynı yolu tutsaydım! Yazıklar olsun bana, keşke falanı (filanı) dost edinmeseydim! Andolsun, Kur’an bana geldikten sonra beni ondan o saptırdı. Zaten şeytan insanı yardımcısız bırakıverendir!”

Zuhruf suresi 67. ayette de şöyle buyurur:

الْأَخِلَّاءُ يَوْمَئِذٍ بَعْضُهُمْ لِبَعْضٍ عَدُوٌّ إِلَّا الْمُتَّقِينَ

“O gün bütün dostlar birbirlerine düşman olacaklardır; ancak takva sahipleri müstesnadır.”

Eğer insan dünyada iken salih, Allah’tan korkan, Rabbine ibadet eden, ihlâslı ve müttakî kimseleri dost edinmezse ahirette mutlaka pişman olacak ve pişmanlıktan dolayı ellerini ısıracaktır. Allah’ın “olacaktır” dediği bir şeyde hiç olmama gibi bir ihtimal olur mu? Allah böylesi insanlarla dostluk kurmayanların, sapık kimseleri velî edinenlerin mutlaka pişman olacaklarını ve bunun göstergesi olarak da ellerini ısıracaklarını söylemektedir. Sözü Allah’tan daha doğru olan kimdir? O, “Ellerini ısıracaklardır” dedikten sonra kim aksini iddia edebilir?

Evet, dünyada salih arkadaşlar edinmeyenler, Rasulullah gibi yaşantısı olan arkadaşlarla dostluk kurmayanlar ahirette mutlaka pişman olacaklardır. Bu kesin olarak böyle olacağına göre gelin şimdiden arkadaşlarımızı düzgün şahsiyetlerden seçelim ve iyi kimselerle oturup-kalkmaya gayret edelim.

Hz. Ali radıyallahu anh’ın arkadaşlık hakkında çok güzel bir nasihati bulunmaktadır.

O, oğullarına nasihat ederken şöyle demiştir:

“Oğlum!

* Ahmakla dost olmaktan sakın, çünkü sana fayda vermek isterken zararı dokunur.

* Cimriyle dost olmaktan sakın, ona en fazla muhtaç olduğunda yardımına koşmaz, yerinde oturur.

* Kötülük sahibiyle dost olma, o pek az bir menfaat karşılığında seni satar.

* Yalancıyla dost olmaktan sakın, çünkü yalancı serâba benzer, uzağı yakın gösterir sana, yakını uzaklaştırır senden.”

Kimlerle dost olmamamız gerektiğine dair çok önemli bir nasihattir bu. Bu nasihati dikkate alarak ahmakla, cimriyle, kötülük sahibiyle ve yalancıyla asla dostluk kurmamalı ve kötü sonuçlarla karşılaşma pozisyonuna düşmemeliyiz.

Son olarak Efendimiz aleyhissalâtu vesselâm’dan arkadaşlık hakkında nakledilen bazı hadisleri aktararak bu konuyu noktalandırmak istiyoruz. O, şöyle buyurur:

“Amellerin en faziletlisi Allah için sevmek, Allah için buğzetmektir.” (Ebû Dâvud, 4599)

“Dostunu/sevdiğini ölçülü sev; bir gün düşmanın olabilir. Sevmediğine de ölçülü buğz et; bir gün dostun olabilir.” (Tirmizî, Birr, 60)

“İnsan, sevdiği ile beraberdir.” (Müslim, Birr, 161)

“Kim, insanların kızması pahasına Allah’ı dost edinmekle O’nu râzı ederse, Allah o kimseyi insanların nazarında yüceltir. Kim de Allah’ın gazabına rağmen insanları râzı ederse, artık onu Allah’ın azabından hiçbir şekilde kurtarmak mümkün olmaz.” (Tirmizî, Zühd, 64)

“Müslüman müslümanın kardeşidir. Ona zulmetmez, onu mahrum bırakmaz, onu tahrik etmez. Kişiye kötülük olarak, müslüman kardeşini hakir görmesi yeterlidir. Her müslümanın canı, malı, kanı ve ırzı diğer müslümanlara haramdır. Allah sizin sûret ve kalıplarınıza bakmaz, fakat kalplerinize ve amellerinize bakar. Sakın ha, birbirinizin satışı üzerine satış yapmayın. Ey Allah’ın kulları kardeş olun. Bir müslümanın kardeşine üç günden fazla küsmesi helâl olmaz.” (Buhârî, Nikâh 45)

“Allah’ın kulları arasında bir grup var ki, onlar ne peygamberlerdir, ne şehidlerdir. Üstelik kıyâmet günü Allah indindeki makamlarının yüceliği sebebiyle peygamberler ve şehidler onlara gıpta ederler.” Orada bulunanlar sordu: ‘Ey Allah’ın Rasûlü, onlar kimdir, bize haber verir misin?’ “Onlar, aralarında kan bağı ve dünya menfaati için birbirlerine bağlı olmadıkları halde, Allah’ın nûru (Kur’an) adına birbirlerini sevenlerdir. Allah'a yemin ederim ki onların yüzleri mutlaka nurdur. Onlar bir nur üzeredirler. Halk korkarken onlar korkmazlar; insanlar üzülürken onlar üzülmezler.” Ardından da şu âyeti okudu: “İyi bilin ki, Allah’ın velîlerine/dostlarına korku yoktur ve onlar üzülmeyeceklerdir.” (10/Yûnus, 62) (Ebû Dâvud, 3527)

Rabbim hepimizi hayırlı arkadaşlardan eylesin ve hepimize hayırlı arkadaşlar nasip etsin.

 

 Faruk Furkan 



[1] Da‘îfu’t-Terğîb ve’t-Terhîb, 1/20. Zayıf bir senetle rivayet edilmiştir.

[2] Silsiletu’l-Ehâdîsi’s-Sahîha, 2849.

 

[3] Bkz. sf. 41.

[4] Ebû Dâvûd, Edeb 16; Tirmizî, Zühd 56.

 

[5] Bkz. Camiu’l-Beyân,  6/313.

[6] Ebû Dâvûd, Edeb 16; Tirmizî, Zühd 45.

[7] Buhârî, Zebâih 31; Müslim, Birr 146.

 

Okunma Sayısı:43337