“(O gün) Peygamber: “Rabbim! Benim kavmim şu Kur’an’ı terk edilmiş bir şey hâline getirdi” diyecek.” (25/Furkan, 30)

KÜFÜR SÖZÜ SÖYLEMEK VE KÜFÜR FİİLİ İŞLEMEK KÜFÜRDÜR


بسم الله الرحمن الرحيم

Rahmân ve Rahîm Olan Allah’ın Adıyla…

  

قول الكفر كفرٌ و فعل الكفر كفرٌ

Daha önceki bölümlerde kısmen bu konuya değinmiş ve gereken bilgileri vererek konuya ilişkin delilleri serdetmeye çalışmıştık. Burada önemine binaen bazı delilleri yeniden zikretmek ve bazı bilgilere tekrar değinmek istiyorum.

Kur’an ve Sünnette yer alan deliller, insanların küfrü gerektiren söz ve ameller işlemelerini mutlak surette yasaklamıştır. Bir kimse meşru ikrah olmaksızın küfrü gerektiren bir söz veya amel işlerse dinden çıkar. Niyetinin iyi, kalbinin temiz olması o kişiye fayda vermez. Şimdi kısaca bunun delillerini zikredelim. Rabbimiz şöyle buyurur:

1) “Andolsun, onlara (Tebük gazvesine giderken söyledikleri o alaylı sözleri) soracak olsan, elbette şöyle diyeceklerdir: “Biz sadece eğlenip şakalaşıyorduk.” De ki: “Allah ile O’nun ayetleri ile ve Rasûlü ile mi alay ediyorsunuz? Özür dilemeyin. Siz iman ettikten sonra gerçekten de kâfir oldunuz…” (Tevbe, 65, 66)

Bu ayetin nuzül sebebi şu olaydır:

“Tebük gazvesinde bir adam: “Bizim şu Kur’an okuyanlarımız kadar midelerine düşkün, dilleri yalancı ve düşmanla karşılaşma esnasında korkak kimseleri görmedim” dedi. O mecliste bulunan bir adam: “Yalan söylüyorsun. Sen bir münafıksın. Seni Rasûlullâh sallallâhu aleyhi ve sellem’e haber vereceğim” dedi. Bu Rasûlullâh sallallâhu aleyhi ve sellem’e ulaştı ve bunun üzerine bu ayetler indi.”[1]

Abdu’l Mun’im Mustafa bu ayet ve ona ilişkin sebebi nuzulü zikrettikten sonra şöyle der:

“Bu nakiller, Allah ile ayetleri ile ve Rasûlü ile alay eden bir kimsenin, bunu oyun, eğlence ve şaka maksadıyla yapsa dahi kâfir olacağı noktasında açık nasslardır. Ümmet arasında küfür olan bir söz veya amel ile eğlenilmesinin küfür olduğu konusunda hiçbir ihtilaf yoktur…” [2]

Zikri geçen ayet ve hadiste, Tebük gazvesine giderken aralarında konuşan ve konuşmaları esnasında Rasûlullâh ve ashabı hakkında -içeriğini itikat ederek değil, sadece oyun ve eğlence amacıyla- ileri geri laflar eden bir takım insanların bu sözleri nedeniyle dinden çıktıkları belirtilmektedir. Ayetin ifadesinden onların bu olaydan önce “mü’min” oldukları, fakat telaffuz ettikleri bir takım alaycı ifadelerden dolayı küfre düştükleri anlaşılmaktadır. İmam Kurtubî, Kadı Ebu Bekir İbnu’l Arabî’nin şöyle dediğini nakleder:

“Küfür (lafızlarıyla) şaka yapmak küfürdür. Bu konuda ümmet arasında hiçbir ihtilaf yoktur.” [3]

İmam Cessas “Ahkamu’l Kur’an” adlı eserinde bu ayeti tefsir ederken şöyle der:

“Bu ayette, ikrah olmaksızın küfür kelimesini söyleyen kimselerin şakacı veya gerçekçi olmasının eşit olduğuna bir işaret vardır… Bu ayet, küfür kelimesini izhar etme hususunda şaka yapanla ciddi olanın aynı hükme tabi olduğunu ifade etmektedir.”[4]

İbnu’l Cevzi der ki: “Bu (nakiller) küfür kelimesini izhar etme hususunda şaka yapanla ciddi olanın bir olduğuna işaret etmektedir.”[5]

İmam Âlusi şöyle der: “Bazı âlimler bu ayet ile küfür kelimesini söyleme hususunda şaka yapmanın ve ciddi olmanın eşit olduğuna delil getirmişlerdir ki, bu hususta (zaten) ümmet arasında hiçbir ihtilaf yoktur.”[6]

2) “(Ey Muhammed! O sözleri) söylemediklerine dair Allah'a yemin ediyorlar. Hâlbuki o küfür sözünü elbette söylediler ve Müslüman olduktan sonra kâfir oldular.” (Tevbe, 74)

Bu ayetin iniş nedeni şu olaydır:

“Cüheyne kabilesinden birisi ile Ensâr'dan birisi tartışmış ve Cüheyneli Ensarîye galip gelmişti. Bunun üzerine Abdullah ibn-i Übeyy, Ensâra: “Kardeşinize yardım etmeyecek misiniz? Allah'a yemin olsun ki bizimle Muhammed'in durumu “Besle kargayı oysun gözünü”[7] diyen kimsenin sözü gibidir” dedi. Bir de: “Medi­ne'ye dönersek muhakkak ki aziz olan zelil olanı oradan çıkaracaktır” demişti. Müslümanlardan birisi koşup bunu Hz. Peygamber sallallâhu aleyhi ve sellem’e ha­ber verdi. Hz. Peygamber Abdullah'a birini gönderip çağırttı ve ona işin hakikatini sordu. Bunun üzerine Abdullah, bu sözü söylemediğine dair Allah adına yemin etmeye başladı. Allah Teâlâ da onun hakkında bu ayeti indirdi.”[8]

Dikkat edilirse ayetin iniş sebebi olarak nakledilen rivayette kişiyi dinden çıkaracak bir takım sözler yer almaktadır. Allah celle celâluhu: “O küfür sözünü elbette söylediler ve Müslüman olduktan sonra kâfir oldular” buyururken onların dinden çıkıp kâfir olmalarını inançlarına değil, sadece ağızlarından çıkan o sözlere bağladı. Bu da göstermektedir ki, küfür kelimesini söyleyen kimse sırf bu sebeple küfre düşer ve niyetine bakılmaz.

3)Eğer antlaşmalarından sonra yeminlerini bozup dininize dil uzatırlarsa, küfrün elebaşlarıyla savaşın. Çünkü onlar yeminlerine riayet etmeyen kimselerdir. Umulur ki, vazgeçerler.” (Tevbe, 12)

 Yüce Allah bu ayette kendi dinine dil uzatan, İslam hususunda ileri geri konuşmak suretiyle dini tenkit eden kimselerin “küfrün önder ve liderleri” olduğunu beyan ediyor. Dine dil uzatmak (ta'n etmek) ise, dine yakışık ol­mayan şeyleri nispet etmek yahut da dinden olan herhangi bir şeyi hafife ala­rak itiraz etmek demektir. “Küfürde önder olma vasfı” mücerret küfrün üzerine eklenmiş bir niteliktir. Yani onlar dine dil uzatmaları sebebiyle üzerinde bulunmuş oldukları küfre, küfür katmışlar ve küfürde katmerleşmişlerdir.

İbn-i Teymiyye der ki: “Allah Teâlâ bu kimseleri sırf dine dil uzattıkları için “küfrün elebaşları” diye isimlendirdi. Bununla, dine dil uzatan her kimsenin küfrün önderi olduğu kesinlik kazanmıştır.”[9]

4) “Meryem oğlu Mesih; gerçekten Allah'ın kendisidir, diyenler andolsun ki; kâfir olmuşlardır.” (Maide, 72)

 “Şüphesiz ki, Allah, üçün üçüncüsüdür, diyenler andolsun ki; kâfir olmuşlardır.” (Maide, 73)

Allah Teâlâ, Hıristiyanları sırf söylemiş oldukları bu söz nedeniyle tekfir etmiş ve küfre giriş nedenini onların söylemiş olduğu bu söze bağlamıştır. Kurtubî der ki:

“Allah, söylemiş oldukları bu söz sebebiyle onları tekfir etmiştir.”[10]

Birisi çıkıp “Onlar üç ilâha inandıklarından veya Mesih aleyhisselâm’ın ilâh olduğunu kabul ettiklerinden kâfir olmuşlardır” diye bir itiraz da bulunabilir. Buna şöyle cevap veririz: Onlar Allah’tan başka bir ilâhın varlığına inanabilirler, onların bu inancının bu ayetlerle bir ilişkisi yoktur. Allah Teâlâ bu ayetlerde onların kâfir oluş nedenini inançlarına değil, bizzat söylemiş oldukları sözlere bağlamıştır. Bu da bizim söylediğimiz sözün doğruluğunu ispat eder.

5) “Kalbi iman üzere sabit ve bununla mutmain olduğu halde, -ikrâha uğratılanlar müstesna olmak üzere- kim imanından sonra Allah’a karşı küfre sapar ve küfre göğüs açarsa işte onların üstünde Allah'tan bir gazap vardır ve büyük azap onlarındır.” (Nahl,106)

Bu ayet açıkça göstermektedir ki, kim ikrah olmaksızın küfrü gerektiren bir şey yaparsa hem zahiren hem de bâtınen kâfir olmuş olur. Böylesi birisi -ister kabul etsin ister kabul etmesin- bu yaptığı ile küfre göğüs açmış demektir.  Ayetin açık ifadesinden anlaşılan budur. İbn-i Teymiyye ayette yer alan “Kim küfre göğüs açarsa…”  ibaresi üzerine der ki:

“Bu, ayetin baş tarafına tamamıyla uyumluluk arz etmektedir. Zira her kim ikrah olmaksızın küfre düşerse, göğsünü küfre açmış demektir. Eğer böyle olmasa ayetin baş tarafı ile son tarafı birbiri ile çelişir. Eğer “küfre düşen kimse”  ile kastedilen “göğsünü küfre açan kimse” olsaydı o zaman sadece ikrah altındaki kimse istisna edilmezdi; aksine göğsünü küfre açmadığı zaman ikrah altında olanında olmayanında istisna edilmesi zorunlu olurdu. Bir kimse isteyerek küfrü gerektiren bir söz söylediği zaman küfre göğsünü açmış demektir ki, bu da küfürdür.”[11]

6) “Onlardan çoğunun, kâfirlere velayet verdiklerini görürsün. Nefislerinin onlar için önceden hazırladığı şey ne kötüdür. Allah onlara gazap etmiştir ve onlar azap içinde devamlı kalıcıdırlar! Eğer onlar, Allah’a Peygambere ve ona indirilene iman etmiş olsalardı, kâfirlere velayetlerini vermezlerdi. Fakat onların çoğu fasık (imandan çıkmış) kimselerdir.” (Maide, 80,81)

Ey iman edenler! Yahudi ve Hıristiyanları veli edinmeyiniz. Onlar birbirlerinin dostudurlar. Sizden kim onları veli edinirse o da onlardandır. Şüphesiz ki Allah zulmeden kimseleri doğru yola eriştirmez.” (Maide, 51)

Mü'minler, mü'minleri bırakıp da kâfirleri veliler edinmesinler. Kim böyle yaparsa onun artık Allah ile bir ilişiği kalmaz…” (Âl-i İmran, 28)

Bu ayetlere göre bir kimse inananları bırakıp ta başka akide de olan kimselere velayetini verecek olursa artık iman ile bir alakası kalmaz. Böylesi bir kimse artık her ne kadar mümin olduğunu iddia etse de Allah tarafından kabul görmez. Çünkü böylesi bir kimse ayetin açık ifadesiyle “onlardandır.” Yani mümin değil kâfirdir; Müslüman değil mürtetdir. Yine diğer ayetin ifadesine göre Allah ile bir ilişiği kalmaz

İmam Taberî der ki: Kim böyle yaparsa onun artık Allah ile bir ilişiği kalmaz…”  Yani, dininden irtidat edip küfre girdiği için Allah’tan uzaklaşmış, Allah ta ondan uzaklaşmış olur.”[12]

Meseleye İlişkin Ulema Kavilleri

İbn-i Nuceym der ki: “Kim gerek şaka yere gerekse ciddi olarak küfür kelimesini söylerse tüm âlimlere göre kâfir olur. Bu konuda niyetinin hiçbir geçerliliği yoktur.”[13]

İbn-i Hümam şöyle der: “Kısacası, bazı fiiller vardır ki, -kâfirlere has olan alametler gibi- bunlar inkâr makamına kaimdir. Küfrün bizzat kendisinden uzak durmak nasıl gerekli ise bu tür fiillerden de uzak durmak gerekir. Allah’u Teâlâ “Biz dalmış eğleniyorduk” diyen kimselere, “Özür dilemeyin, siz iman ettikten sonra gerçekten kâfir oldunuz” buyurdu. Onlara: “Siz yalan söylediniz” demedi. Aksine küfrün en belirgin özelliklerinden olan “boş işlere dalmak” ve “eğlenmek” ile boyunlarından İslam bağını çıkardıklarını ve İslam’ın korumasından çıkıp küfre girdiklerini haber verdi. Bu da göstermektedir ki, bu tür fiiller bir şahısta bulunduğu zaman o şahsın küfrüne hükmedilir; kalbindeki tasdike de bakılmaz.”[14]

İmam Keşmirî, “İkfaru’l Mulhidin” adlı eserinde şöyle der: “Kısacası, kim, gerek alay ederek gerekse şaka yere küfür kelimesini söylerse ittifakla kâfir olur ve bu konuda itikadına (niyetine) itibar edilmez…” [15]

Hanefi âlimlerinden Sadreddin el-Konevî der ki: “Kişi içeriğine inanmadığı halde isteyerek (ikrah olmaksızın) küfür kelimesini telaffuz etse küfre düşer…”[16]

Hanefilerin meşhur âlimlerinden birisi olan Ali el-Kari Hanefi fıkıh kitaplarından birisi olan “Mecmau’l Fetâva” adlı eserden şu cümleleri nakleder: “Kişi küfrü gerektiren bir söz söylerse kâfir olur.”[17]

 “Mecmau’l-Enhur” adlı meşhur Hanefi Fıkıh kitabında şöyle geçer: “Kişi içeriğine inanmadığı halde (ikrah olmaksızın) kendi tercihiyle küfür kelimesini telaffuz etse tüm ulemaya göre kâfir olur.”[18]

* İbn-i Kudâme el-Makdisî der ki: “Kim Allah’a söverse kâfir olur. Bu hususta şaka yapması veya ciddi olması bir şey değiştirmez. Keza Allah ile ayetleri ile peygamberleri ile ya da kitapları ile istihza eden kimse de kâfir olur.”[19]

* Fahreddin Hasen b. Mansur el-Hanefî der ki: “İsteyerek (yani ikrah olmaksızın) kalbi iman üzere olduğu halde dili ile küfür kelimesini söyleyen bir kişi kâfir olur, Allah katında da “mümin” olamaz.”[20]

* Burhaneddin İbn-i Mazeh el-Hanefî der ki: “Kim İsteyerek (yani ikrah olmaksızın) kalbi iman ile mutmain olduğu halde dili ile küfür kelimesini söylerse kâfir olur; kalbinde ki inanç ona fayda sağlamaz.”[21]

* İbn-i Receb el-Hanbelî der ki: “Dini terk ve cemaatten ayrılmanın manası: İslam dininden dönmektir/irtidattır isterse bu kişi şehadet kelimelerini söylesin. Eğer  Allah ve Rasûlüne söverse,  -şehadeti kabul etse bile- kanı mubah olur, çünkü o bununla dinini terk etmiştir. Aynı şekilde eğer o kişi Mushafı hafife alır da pisliklerin için atarsa veya namaz gibi dinden olduğu kesin olarak bilinen bir şeyi inkâr ederse yine durum aynıdır.”[22]

Bu nakillerin bazısını kitabın geçen bölümlerinde vermiştik. Önemine binaen burada yeniden naklettik. Toplumumuzda bu mesele hakkıyla anlaşılmadığı için nakilleri tekrar tekrar hatırlatmakta yarar görüyorum. Burayı dikkati nazara alan okuyucu kardeşlerimiz inşâallah bizleri mazur görürler.

Tüm bunlardan sonra diyoruz ki; her kim muteber bir ikrah olmaksızın küfür sözü söyler ya da küfür ameli işlerse kesinlikle küfre düşer. Bu noktada niyetinin hiçbir geçerliliği yoktur. Daha önceleri de ifade ettiğimiz üzere niyet haramı helale, küfrü imana çevirmez. Bu noktaya dikkat etmeyen bazı kimseler bir takım gerekçelere binaen -ki bunların başında maddiyat gelmektedir- küfür sözlerini veya küfür amellerini rahatlıkla icra edebilmektedirler. Onlara buradan şöyle seslenmek istiyorum: Yanlış yapıyorsunuz. Gelin üç kuruşluk dünya menfaati için dininizi satmayın. Birilerinin yaptığınız işin meşru olduğuna dair sizlere fetva vermesine aldanmayın. Ümmetin tüm âlimlerinin ittifak ettiği bir meselede bazı hocaların size fetva vermesinin ne değeri vardır ki? Yarın rûz-i mahşerde onların size bir faydası dokunmayacaktır.

“O gün, ne mal fayda verir ne de evlât. Ancak Allah’a kalb-i selîm (temiz bir kalp) ile gelenler (o günde fayda bulur).” (Şuarâ, 88, 89)

Gelin, şirk ve küfürden arınmış tertemiz bir kalple Allah’ın huzuruna gidelim. Kalbimizi şirkin, küfrün, nifakın ve dünyaperestliğin pisliklerinden arındıralım.    

Arkadaşlar, kendinize gelin, yaptığınız işin meşruluğu üzerinde yeniden düşünün. Âlemlerin Rabbi olan Allah’ın yaptığınız işten razı olup-olmadığını tekrar tekrar sorgulayın. Allah’ın kopmaz ipi olan Kur’an’ın hidayetinden ayrılmayın. Onun ortaya koyduğu hükümler küfür ameli işleyenlerin kâfir olacağını ortaya koymaktadır. Siz, Kur’an’ın bu yolunu bırakıp yaptığınız işin cevazına dair bazı hoca efendilerin (!) fetvalarıyla amel etmeye kalkışırsanız, şeytan sizi yoldan çıkarırda kendinizi hâlâ hidayet üzere zannedersiniz. Rabbimiz ne buyuruyor:

“Kim Rahmân’ın zikrinden yüz çevirirse, yanından ayrılmayan bir şeytanı ona musallat ederiz. Şüphesiz bu şeytanlar onları doğru yoldan alıkoyarlar da onlar, hâlâ kendilerinin doğru yolda olduklarını sanırlar.” (Zuhruf, 36, 37)

Allah için bu ayetleri tekrar düşünelim. Ya bizlerde Kur’an’ın hükümlerinden yüz çevirmiş kimselerden isek?  Ya bizlerde kendilerini hidayet üzere zanneden kimseler güruhundansak? Ya Şeytan bizleri aldatmışsa?

Evet, bunları hep sorgulamak zorundayız. Kur’an’ın ortaya koyduğu hakikatleri terk edip birilerinin fetvalarıyla küfür ameli işliyor ve niyetimizin iyi olduğunu söylüyorsak unutmayalım ki, şeytan bizleri aldatmıştır. Durum bu iken birde kendimizi doğru yolda ve hidayet üzerinde zannetmemiz hüsrandan başka hiçbir şeyi değiştirmeyecektir.

Allah için düşünelim. Hakkı bulmaya çalışalım. Nefsimize ağır gelse de hakka tabi olalım; aksi halde kötü bir akıbete duçar olmak kaçınılmazdır. Allah hepimizi yoluna iletsin.


Faruk Furkan

 


[1] “Tefsiru’t-Taberi”, 6/172 vd.

[2] “Dinden Çıkaran Ameller”, sf. 155.

[3] “el-Camiu li Ahkami’l-Kur’an”, 4/101.

[4] “Ahkamu’l-Kur’an”, 3/207.

[5] “Zadu’l Mesîr”, sf. 593.

[6] “Tefsiru Ruhi’l-Meani”, 6/190.

[7] Aslında bu ifadenin orijinalinde  “Besle köpeği, yesin seni” şeklinde bir ifade geçmektedir. Biz bunun daha iyi anlaşılması için Türkçede ki karşılığı ile tercüme etmeyi uygun gördük.

[8] “Tefsiru’l-Kur’ani’l-Azîm”, 2/489.

[9] “es-Sarimu’l-Meslûl ala Şatimi’r-Rasûl”, sf. 21.

[10] “el-Camiu li Ahkâmi’l-Kur’an”, 3/149.

[11] “Mecmuu’l-Fetâvâ”, 7/220.

[12] Bkz. 6/313.

[13] “el-Bahru’r-Râik”, 5/134.

[14] “Feydu’l-Barî”, 11/50.

[15] “İkfaru’l Mulhidîn”, Sf. 59.

[16] “Şerhu’l Fıkhı’l Ekber”, sf. 241.

[17] “Şerhu’ş Şifa”, 2/453.

[18] “Mecmau’l Enhur Şerhu Multeka’l Ebhur”, sf. 696.

[19]“el-Muğnî”, 4/20. Bab: 7124.

[20] “Fetâvâ Kadıhan”, el-Fetâvâ’l-Hindiye hamişinde, 3/573.

[21] “el-Fetâvâ’t-Tatarhâniyye”, 5/458.

[22]Câmiu’l Ulûm ve’l Hikem”, sf. 179.

Okunma Sayısı:8324